Yanlış yapanları kendi kafa fenerimizle değil, “müceddidi siyasetin” ortaya koyduğu Kur’ân ve Sünnet-i Seniyyenin ölçü, prensip ve stratejilerini esas alarak uyarmak vazifemiz değil mi?
Aman kardeşim, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki içtimaî, siyasî ölçü, prensibini ve stratejilerini ortaya koyan Risale-i Nur’un hakikatlerine uyalım.
Aman kardeşim, ülkeyi, “riyaset-i şahsiyenin” eline düşürmeyelim!
Aman kardeşim hiç kimseye, özellikle masumlara zulmetmeyelim.”
Aman kardeşim, adalet, hukuk, demokrasi, şeffaflık, sorgulama, insan hak ve hürriyetlerini ihya edelim.
Aman kardeşim, yolsuzluk, yoksulluk, hırsızlık ve rüşvetler, faiz ülkeyi batırır…”
Aman kardeşim, baştan ayağa yasaklarla dolu anayasayı düzeltelim!”
Aman kardeşim II. Avrupa’nın palazlandırdığı, organize ettiği ifsat, ahlâksızlık, dinsizlik, zındıka, masonik komitelerle işbirliği yapmayalım! İlim, san’at, insan hak ve hürriyetleri, adalet ve refah medeniyeti I. Avrupa, yani AB ile işbirliği yapalım!”
Aman kardeşim, mutaassıp davranıp, “ilim, adalet, hürriyet, refah, barış” projesi olan AB’ne “Hıristiyan birliği” diyerek karşı gelip; Deccalizmin/Süfyanizmin, vahşi kapitalizmin, Kemalizmin müstebit anayasa, kanun, eğitim, ekonomik sistemini alkışlayıp ayakta tutmayalım! Aman kardeşim, eğer böyle körü körüne iktidarı destekler, yanlışların, hatalarını görmezden gelip alkışlarsak; başımıza büyük bir belâ ve musîbetler yağar!
Biz bunları anlatıp, yazıp çizerken alay edenler, dalga geçenler, “iktidarımıza mani oluyorsunuz!” diye kızanlar, küfürler savuranlar, şimdi ne oldu? Ekonomik kriz geldi kapıya çattı! Bin nasihat ettik, dinletemedik: Acaba içimizdeki azgın gafil, cahil ve müstebitler “ekonomi” ile “açlık” ile mi terbiye edilecek? Galiba işin püf noktası da bu. Bediüzzaman’ı takip edelim: “Nefis Rabbisini tanımak istemiyor; firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.
Hadisin rivayetlerinde vardır ki:
Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?”
Nefis demiş: “Ben benim, Sen sensin.”
Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: “Ene ene, ente ente.” Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş.
Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: “Men ene? Ve mâ ente?”
Nefis demiş: “Ente Rabbiye’r-Rahîm., Ve ene abdüke’l-âciz. Yani, “Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.”