Satılık organ, satılık kalem, satılık adam, satılık vicdan!
Aslında canımız ve malımız satılıktır!
“Fiyatı nedir?”
Kime satacağımıza göre değişir:
Koltuk karşılığında,
Makam, mevki karşılığında,
Şan, şöhret karşılığında,
Dünya malı, mülkü karşılığında,
Rüşvet ve ihale karşılığında,
Siyaset oyunları karşılığında
Ve dünyanın sair cazibedar şeyleri karşılığında satılabilir.
Bu fiyatlara canımız ve malımızı satmaya değer mi? Canımız ve malımızın fiyatını tam olarak kim verebilir ki!
Kur’ân’da bu satış mealen şöyle yapılmıştır: “Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cennet vermek sûretiyle satın almıştır.” (Tevbe Sûresi: 111.)
Eğer, bu satışı kabul etmezsek canımız ve malımız kelepir fiyatına gidecektir.
Bu, “Dalgalı muharebe meydanı ise, şu fırtınalı dünya yüzüdür ki; durmuyor, dönüyor, bozuluyor ve her insanın aklına şu fikri veriyor:
“Mâdem herşey elimizden çıkacak, fânî olup kaybolacak. Acaba bâkîye tebdil edip, ibkà etmek çaresi yok mu?” deyip düşünürken, birden semâvî sadâ-i Kur’ân işitiliyor.
Der: “Evet, var. Hem, beş mertebe kârlı bir sûrette güzel ve rahat bir çaresi var.”
“Suâl: Nedir?
“Elcevap: Emâneti sahib-i hakikisine satmak. İşte o satışta, beş derece, kâr içinde kâr var.” (Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 31-32.)
Hiç tereddüt etmeden “canımızı ve malımızı” satmaya bakalım:
Zira, “Allah’ın vaadi şüphesiz haktır; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah’ın azabını unutturup sadece affına güvendirerek sizi isyana sürüklemesin.” (Fâtır Sûresi: 5.)