İslâm âleminin maddî (teknolojik, ekonomik), manevî (sosyal, kültürel) kalkınmasının çaresi nedir?
Bediüzzaman’ın Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’den çıkardığı ölçü ve prensipleri, içtimaî, siyasî ve ekonomik stratejilerini uygulamaktan başka çare yoktur.
Başta Uhuvvet ve İhlâs Risalelerinde, iman, ibadet, ahlâk dersi verdiği gibi, içtimaî, siyasî, hatta ekonomi dersi verir. İhlâs Risalelerinin bütün cümleleri, “iman, ibadet, fikir” birliği, cemaat, şahs-ı manevî, içtimaî/sosyal birlik, ortak akıl, ekonomik güç için işbirliği ve birlikte hareket etme üzerine kuruludur. Ekonominin temel itici güçlerinden birisi olan sermaye birliğine dair verdiği iki misal:
“Ehl-i dünya, büyük bir servet ve şiddetli bir kuvvet elde etmek için, hattâ bir kısım ehl-i siyaset ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin mühim âmilleri ve komiteleri, iştirak-i emval düsturunu kendilerine rehber etmişler… Nasıl ki dört beş adamdan, iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip lâmbayı yaktılar. Herbiri tam bir lâmbaya mâlik oluyor. O iştirak edenlerin herbirinin bir duvarda büyük bir aynası varsa, herbirinin noksansız, parçalanmadan, birer lamba, oda ile beraber aynasına girer… “Ehl-i san’at, netice-i san’atı ziyade kazanmak için, iştirak-i san’at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hattâ dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmaya çalışmışlar. O ferdî çalışmanın, her günde yalnız üç iğne, o ferdî san’atın meyvesi olmuş. Sonra, teşrikü’l-mesâi düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir, ve hâkezâ... Herbirisi iğne yapmak san’atında yalnız cüz’î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zayi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gayet sür’atle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesâi ve taksim-i a’mâl düsturuyla olan san’atın semeresini taksim etmişler. Herbirisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hadise, ehl-i dünyanın san’atkârları arasında, onları teşrik-i mesâiye sevk etmek için dillerinde destan olmuştur.” (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 168-169.)
Demek maddî kalkınma ve ilerleme gerginleştirici, ayrıştırıcı, çatıştırıcı, boğuşturucu siyaset değil; aksine iman, ihlâs, uhuvvet ile duygusal birliği; ekonomik işbirliğiyle üretime bağlıdır.