"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cemaatler sosyal hayatın gereği

Ali FERŞADOĞLU
06 Mart 2021, Cumartesi
Kendi fikrinde olmayanları “hain ve terörist” olmakla suçlamak, cemaatleri red, asabiyet-i cahiliyye, diğerlerinden üstün olma fikrine dayanır.

Asabiyet/ırkçılık/milliyetçilik fertten millete çıkan, tehlikeli ve şeytanî bir damardır. Halbuki, Allah’ın Elçisi (asm), “Irkçılığa çağıranlar bizden değildir, ırkçılık için savaşanlar bizden değildir, ırkçılık için ölenler de bizden değildir”1 buyurur. Başka bir hadis-i şerîfte de, ırkçılığı zulüm ve haksızlıkta milletine yardım etme diye tarif eder.2 İnsanların kabîle, millet ve taifelere ayrılmasının temel sebebi, tanışmak ve yardımlaşmak olduğu beyan edilir.  

Menfî milliyet, yani asabiyet damarı, diğer adıyla ırkçılık, felsefenin gayr-ı meşrû çocuğudur.

“Milletin selâmeti için her şey fedâ edilir” şeklindeki zâlimce prensip, ırkçılığın yadigârıdır. “Devletin bekàsı için de her şey, hatta halkın hakları da fedâ edilir” prensibi de böyledir. Irkçılık “ene” ağacının acı meyvesidir.

Sosyal hayatın ihtiyacından doğan müsbet milliyete gelince, onun ruhunu İslâm, aklını ise Kur’ân ve îman teşkil eder. Din, milliyetin hayatı ve ruhudur. Müsbet milliyet yardımlaşma ve dayanışmaya, adâlet ve insanlığa sebeptir. Bunu Resûlullah (asm) “Sizin en hayırlınız, sınırı aşıp günaha girmemek şartıyla milletini, aşîretini müdafaa edenlerinizdir”3 şeklinde ifade eder. 

Bu milliyet anlayışı İslâmiyete hizmetkâr ve kale olur, yerine geçmez. Müslümanlar, insanlara hiçbir zaman “ırk ve menfî milliyet” anlayışı ile yaklaşmazlar. Dolayısıyla sadece kendi dindaşlarını koruyup-gözetmemişler, kim olursa olsun hak sahibine hakkını vermeye çalışmışlardır. Bu, yabancıların dahi dikkatlerini çekecek önemdedir:  

“Türkler, zekâtlarını fakir komşularına verirler. Ve o da yoksa, önlerine gelen fukaraya verirler. Çünkü çok hayırseverler. Din ve mezhep ayırmaksızın, ister Müslüman, ister Hıristiyan, ister Yahûdî olsun, bütün muhtaçlara yardım ederler.”4 

Bugün ise, “güçlü” olan dindarlar, güçsüz kardeşlerini eziyor ve sömürüyor! Ne hazin bir hal! 

Dipnotlar: 

1- Ebû Dâvûd, Edep: 113. 

2- A.g.e. 

3- A.g.e. 

4- M. de Thevenot, Etat ad’un Voyau Levant, s. 95, baskı 1965. 

Okunma Sayısı: 1498
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • A. Ferşadoğlu

    6.3.2021 14:30:10

    "Güçlü dindar", derken, "maddi yönden ve iktidar zaviyesinden güçlü" demek istedik. Özür diler ve dikkat çektiği için Seyyit Ali'ye teşekkür ederiz.

  • Seyit Ali

    6.3.2021 09:03:08

    Güçlü dindar mı dedin.? ...!!!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı