Bugün, İslâm âlemi ve ülkemizin içine düştüğü fitne-fesat ve ayrılık kaosunu aşmanın birinci yolu cihad-ı mânevidir.
Zira, İstiklâl Savaşı’nı silâhla kazandık, ama, silâhlı mücadelenin esasını, temelini, özünü, yakıtını “millet ve vatan aşkı, şehidlik, gazilik” gibi manevî unsurlar meydana getiriyordu. Zaten her şeyin bir mânevî, fikrî, ilmî boyutu vardır. Sonra maddî boyut gelir. Cihad-ı maddî için de fikir, ilim, ardından sanayı ve teknoloji gelir.
Bediüzzaman’ın günümüze taşıdığı Kur’ânî ve Sünnetî hizmet stratejinin, cihad-ı mânevinin ana başlıkları şöyledir:
1- İmân zaafını gidermek: Herşeyin aslı, temeli, altyapısı imân, yâni inanç ve fikirdir. İslâm’ın temeli olan imân esasları akıl, kalb, zihin ve vicdanlara yerleşmedikçe, ibâdetler de sosyal ve teknik fonksiyonlarını gösteremez, sair hususlar da tahakkuk edemez.
2- Tebliğe kendi nefsinden başlamak. Kendisini ıslâh edemeyen başkasını ıslâh edemez.
3- İslâm’ı tek yönlü değil, imân, ibâdet, ilim, eğitim, ahlâk, terbiye, hukuk, sosyoloji, pedagoji vesaire gibi her yönden ele almak.
4- İspat ve iknâ metodunu kullanmak: İslâm’ın bütün meselelerini, aklen, mantıken, ilimen, fennen ispat ve izah etmek; ilim, fen ve felsefeden gelen hücumları püskürtmek.
5- Hizmetin ana uslûbunu “cihad-ı mânevî” olarak tesbit etmek ve bütün enerjiyi buna hasretmek. Onun da birinci basamağı, nefsini ıslâh etmektir:
6- Devamlı yenilenmek, tecdid etmek ve gelişmelere göre ilmî, fennî malzemeleri kullanmak.
7- Eski zamanda geçerli olan tarikat ve tasavvuf metodlarının günümüz şartlarına uyanları almak, sair kısımlarını tashih etmek ve sebeplerini açıklamak.
8- Siyaseti en geri plâna itmek; fakat ana meselelerini tesbit edip yön vermek; yerli yerine oturtmak.
“Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalıdırlar” sözünü hatırlatarak; tebliğin nasıl yapılacağını dâir olan yüzlerce âyet-i kerimeden birini dikkate sunarak, bu değerlendirmemizi noktalayalım:
“İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütlerle çağır ve onlarla olan mücâdeleni en güzel şekilde yap. Şüphesiz ki, Rabbin O’nun yolundan sapanları en iyi bilendir; doğru yolda olanları en iyi bilen de yine O’dur.” (Nahl Sûresi: 125)