"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cihad ve müsbet hareket

Ali FERŞADOĞLU
21 Ocak 2015, Çarşamba
Batıyı, özellikle laik çevreleri endişelendiren konulardan birisi İslâm’daki cihad anlayışıdır. Aslında, Kur’ân’ın öngördüğü cihad değil; bir kısım “dinde hassas, muhakeme-i akliyede nâkıs” ve İslâmın ruhunu kavrayamamış bazı safdillerin anlayışı, radikal halleri insanları ürkütüyor.

Güya “Cihad ediyoruz; İslâmiyeti müdafaa ediyoruz!” diye, menfi yaklaşımlar sergileyerek şiddete, radikalizme yönelerek hizmet yerine, hezimete sebep oluyorlar.  Ne yazık ki, “ifsat ve zındıka komiteleri”, cehalet, dışlanmışlık, sindirilmişlik ve sıkışmışlığın eseri olan bu radikal hareketleri, İslâmdan kaynaklanıyor gibi gösteriyor ve kullanıyor. Gerek 20. Asrın başlarında, gerekse  ortalarında Ortadoğu’da, sair İslâm veya Batı ülkelerinde İslâm adına sergilenen menfî hareketler, şiddete dayalı tepkiler bu cümleden sayılabilir.

Eğer, Bediüzzaman’ın Türkiye’deki gibi ortaya koyduğu müsbet hareket benimsenseydi, Mısır, Cezayir, Tunus gibi İslâm ülkelerinde şiddet yaşanmaz, kan gölüne dönmezdi.

Evet, gayr-i Müslimlerin, gerekse laik çevrelerin endişelendikleri hususlardan birisi de Kur’ân’daki “cihad” kavramıdır. Cihadı, sanki silâhlı veya şiddete dayalı bir mücadele zannediyor.

Oysa, Arapça, “c-h-d” kökünden türeyen cihad; çalışmak, çabalamak, gayret etmek; meşakkati yüklenme adına olanca takatı göstermek, düşmana karşı yapılan müdafaada bütün gücü harcama, anlamındadır. Kur’ân’ın, “Sakın kâfirlere itaat etme ve Kur’ân’a dayanarak onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihad gerçekleştir”1 fermanı bu hakikati vurgular. Savaş izninin bu âyetten 13 sene sonra verilmesi “cihad”ın manevî, kültürel olduğunu gösterir.

İslâm literatüründe silâhlı mücadelenin daha ziyade “kital” kelimesi ile ifade edilmesi de bu hakikati teyid eder. İslâm’ın savaş anlayışı, tecavüze değil, müdafaaya yöneliktir. Savaşların başlatıcısı Müslümanlar değildir. 

Yüce Nebi (asm) İslâm mukadderatıyla ilgili büyük bir savaştan dönüşte, “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” demişti. Büyük cihadın ne olduğu sorulduğunda, “kişinin heva ve hevesine karşı gerçekleştirdiği savaştır ki, bu cihadın en büyüğüdür” şeklinde cevap vermesi de2 bu mânayı ispatlar.

Bahtiyarız ki, Bediüzzaman, maddî cihad yerine, “manevî cihad”ı öne çıkararak ve “müsbet hareket” stratejisini geliştirerek fitne, fesat, nifak ve şikakı doğuracak emniyet/güven, asayişi zedeleyecek her türlü hareketlerin önüne set çekmiştir. Bu hususta sağlam ölçüler, prensipleri bizzat nefsinde yaşayarak ortaya koymuştur. Böylece insanlarımızı şiddete düşmekten, başkalarını da şiddete maruz kalmaktan kurtarmıştır. Ne var ki, onun geliştirdiği bu strateji, hem ilim-fikir ehli, hem yöneticiler tarafından tahlil edilmeyi, müzakereyi, anlaşılmayı, yaygınlaşmayı ve uygulanmayı bekliyor.

Dipnotlar:

1- Kur’ân, Fürkan, 52.
2- Feyzü’l-Kadir, 4/511; Keşfü’l-Hafâ, 1/511.

Okunma Sayısı: 1618
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı