Liberal milliyetçilik, ferdi sınırlandırdığı gerekçesiyle mâziye, önyargılara, geleneklere, dine, karşı geldi.
Dolayısıyla, liberal milliyetçilik, devrimci, ilerici karakteriyle solda, tarihî milliyetçilik ve muhafazâkâr karakteriyle sağda yerini almış.
“Hem yıkıcı, hem de yenilikçi” vasıflara sahip olan liberalizm, Cumhuriyet’ten sonra da, dinî otoriteye karşı olan “mutlâk liberalizm, jakoben laikizm ve yıkıcı” yönüyle sahneye konmuştur.
Reformist milliyetçiler, “din reformu” ile pozitivist reformları gerçekleştirmeyi, hem de dinlerin en mükemmeli kabul ettikleri İslâmiyeti yüceltmeyi hedefliyorlardı. Baha Tevfik Bücher’in kaba materyalizmin, İslâmiyet kisvesi adı altında da (M. Kemal’in akıl hocalarından) Celal Nuri, deizmi getiriyordu. Musa Carullah da, reformistlerin başında yer alıyordu. (Prof. Şerif Mardin, Bediüzzaman Said Nursî Olayı, s. 224-225)
Medreseli olan Şemsettin Günaltay da, başta Batı’nın saldırılarına karşı İslâmî bir program sunduğu halde, 1928 yılından sonra, bu reformist hareketlerde, çok büyük bir rol alır:
“Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1928 yılında M. Şemsettin, ibâdet ve caminin modernizasyonu amacıyla, İstanbul Üniversitesi’ndeki kurulmuş bir komisyonda görüyoruz. Komisyonun hazırladığı önergeye göre, dinî törenler, temiz ve düzenli biçimde yerine getirilecek, ibâdet dili Türkçe olacak. Ayrıca, dinî âletler, estetik çekicilik taşıyacak biçimlere kavuşturulması, dinî hizmet verenlerin Kur’ân’ı toplumsal içeriği kavramış kişiler olmaları gerekiyordu. Günaltay daha sonra tek parti döneminin siyasî faaliyetlerine katıldı. 1949 yılında başbakan oldu. CHP’nin katı laiklik anlayışına göre, daha liberal bazı adımlar Günaltay’ın damgasını taşımaktadır.” (Age, s. 228.)
Jön Türklerin ideoloğu olan Ziya Gökalp’te, Türkçe ibâdeti savunanlardandı. Ona göre, din kollektif bir paydayı temin ettiği için var olmalı, ancak duâlar ve ibâdetler Türkçe olmalıydı.
Bir takım prensipler, inkılâplar adı altında sulandırılmış, laikleştirilmiş, sekülerleşmiş, hattâ devletleştirilmiş bir “din” anlayışı, “Türk Müslümanlığı” adıyla resmen de kabul edilmişti.
Yani, dininin esasları kaldırılıp yerine milliyetçilik ikame edilmek istendi. Oysa, menfi milliyet, ırkçılık hiçbir zaman din bağının yerini tutamaz.