İnsanın aczi sonsuzdur. İhtiyaçları da. Sonsuz olan acz ve ihtiyaçlarını duâ ile, sonsuz enerji kaynağına dönüştürmek mümkündür.
Irmaklar, çaylar, nehirler gölde ve barajda birikir. Onların göl ve baraja dönüşümü iki müthiş enerji kaynağına dönüştürür: Rahmete, nimete ve elektriğe, enerjiye. Yani, sulamaya, o da sebze ve meyveye dönüşür. Elektrik ise, aydınlığa, buzdolabı, fırın, fabrika ve sair elektrikli alet ve cihazları çalıştıran enerjiye dönüşür.
İnsanın aczi sonsuzdur. İhtiyaçları da. Sonsuz olan acz ve ihtiyaçlarını duâ ile, sonsuz enerji kaynağına dönüştürmek mümkündür.
Şöyle ki:
Çocuk âciz ve zayıftır.
Çocuk yalnızlıktan korkar.
Pek çok ihtiyacı var, onların karşılanmasını talep eder.
Aczini, fakrını anlaması, güçsüzlüğünü bilmesi onu çok güçlü kılar: Başta anne-babası olmak üzere akrabaları etrafında pervane olur! Bu, onun aczi ve fakrı sayesindedir. Herkesin onun imdadına, yardımına koşmasının sırrı bundadır.
Biz de Cenâb-ı Hak katında, nazik ve nazenin bir çocuk hükmündeyiz.
Âciz ve zayıfız.
Aczimizin sınırlarını bile tesbit etmekte âciziz. Düşünün bir kere, 30 bin defa büyütülüp, ancak mikroskopla görülebilen bir mikrop bizi yerden yere seriyor!
Güçsüzüz. Gözsüz bir akrebe, elsiz ayaksız bir varlığa mağlûp oluyoruz.
İhtiyaçlarımız sınırsızdır. Güneşe, havaya, suya, tahıl, sebze, meyveye ihtiyacımız var.
Anne-babalarımızın şefkatine ihtiyacımız var. Öyle ya, onların merhamet ve sevgileri olmasaydı bugün hiçbirimiz hayatta olmazdık! İşte, duâ ile acz ve fakrımızı ilân ederiz. Onun sonsuz rahmet ve gınasını yanımızda buluruz.
Acz ve fakrımızı fark ettiğimiz ve duâmızla dile getirdiğimiz nisbette onlara bilemedeğimiz, anlamadığımız ve ummadığımız bir zamanda, kimi zaman bir sürpriz olarak karşımıza çıkarılırlar.