İnsanın en büyük problemi, ölüm gerçeğidir. Öldükten sonra dirilmeye imân ise, fıtrî, tabiî bir olgudur.
Zira, insan aklı, kalbi, vicdânı ve sair duygu ve lâtifeleri ona göre dizayn edilmiştir. Eğer âhirete imân, yâni öldükten sonra dirilmeye imân yoksa bu duyguyu, tekrardoğuş (tenasüh) denen bâtıl ve fasit bir inançla doldurmaya çalışılır.
Zîrâ, yokluk, hiçlik, Cehennem de olsa, başka bir varlığın bedeninde de olsa yokluktan daha serin, daha iyidir!
“İnsan, sair hayvanata muhalif olarak, hanesiyle alâkadar olduğu misilli, dünya ile alâkadardır. Ve akaribiyle münasebettar olduğu gibi, nev-i beşer ile de ciddî ve fıtrî münasebettardır.
Ve dünyada muvakkat bekasını arzuladığı gibi, bir dâr-ı ebedîde bekasını, aşk derecesinde arzuluyor. Ve midesinin gıda ihtiyacını temin etmeye çalıştığı gibi, dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları, akıl ve kalb ve ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeye fıtraten mecburdur, çabalıyor. Ve öyle arzuları ve matlapları var ki, ebedî saadetten başka hiçbir şey onları tatmin etmiyor.
Hattâ, Onuncu Sözde işaret edildiği gibi, bir zaman, küçüklüğümde, hayalimden sordum: “Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?” dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden “Ah!” çekti. “Cehennem de olsa beka isterim” dedi.” 1
Tenasüh; öldükten sonra, bir hayvan veya başka varlığın bedenine girilip dünyaya gelineceğine inanılan sapık bir inançtır. Ahirete, öldükten sonra yeniden dirilişe inanmayan, onların yerini alacak tenasüh / reenkarnasyon, yani “başka varlık olarak da olsa tekrar doğuş” gibi bir safsataya sarılır.
Ve böylece öteki âlemlerle ilgili bir sürü efsane, aslı astarı olmayan hikâye üretilir. Çevresindeki nazik ve nazenin kelebeklerin, çiçeklerin ve ennihayet insanların ve akrabaların ölümlerini “ebediyen yokluk” gibi görürse, sıranın ne zaman kendisine, çevresindekilere geleceğini düşünmeye başlar. Bu, “hayatını zehire çevirir…” 2
Dipnotlar:
1- Asay-ı Musa, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 37. 2- Şuâlar, s. 18.