Sosyal hayatta, insanlar arasında kurulması gereken en önemli bağ, empatidir.
Empati, bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun düşüncelerini doğru olarak anlaması, duygularını hissetmesi ve bu anlayışını ona sözlü ya da beden diliyle (lisan-ı hal ile) anlatması sürecidir.
Diğer bir ifâdeyle diğergamlık, gayrın istek ve ihtiyaçlarını anlayabilme, imdadlarına cevap verebilme, yardımlarına koşabilmedir.
Bir âyette; “Allah, onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdığına” (Enfâl Suresi: 63.) dikkat çekilir.
Bediüzzaman, empatinin mahiyetini ve İslam literatüründeki yerini şöyle anlatır: Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir. Bu, fenâ fi’l-ihvân suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna tefânî denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini/nefsi hisleri, çıkarları unutup, kardeşlerinin meziyetleri ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.
Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir/kardeşliktir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid arasındaki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssü’l-esası, samimî ihlâstır. (Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 166.)
Kişi, aile ve toplum hayatında, “tefani sırrı” yaşanabildiği ölçüde mutlu ve huzurlu bir ömür sürdürüleceği muhakkaktır.