"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Esma-i Hüsna ile kurulan bağlantılar

Ali FERŞADOĞLU
09 Kasım 2018, Cuma 00:09
İnsan, “kâinat” denen fıtrî şeriat tabiat ve büyük şeriat olan İslâmiyet’le örtüşür. Çünkü kâinatı kim yaratmış ise, insanı da ondan süzerek onun küçük bir minyatürü olarak yaratmıştır.

Kâinat büyük bir insandır, insan kâinatın minyatürüdür. Kur’ân ise, kâinatın yazılımıdır. Dolayısıyla onun küçük bir modeli olan insanın yazılı şeklidir. Yaratıcı’nın isim ve sıfatları kâinata tecelli ettiği gibi, insanda da toplu olarak tecelli etmiş, yazılı olarak da Kur’ân’da yer almıştır. 

Bu gerçeğin açılımını şöyle yapabiliriz:

Kur’ân, insanın ve kâinatın yazılım şekli ve programıdır. Kâinat ve insan, Kur’ân’ın açılımı ve cisimleşmiş halidir. Esma-i Hüsna (Allah’ın isim ve sıfatları) ise, hem kâinata hem de insana tecelli etmiştir. (Esmanın tecellisi tam yansıma değil; binler perdelerden geçtikten sonra gölgelerinin yansımaları diye düşünebiliriz.)

 İnsan-kâinat-Kur’ân ve Esma bağlantılarına gelince… Eğer insan maddî ve manevî her bir organını Kur’ân’ın gösterdiği, yani Allah’ın emrettiği yerde kullanmakla hem Allah’a teşekkürün şubelerinden olan şükr-ü örfiyi ifa eder, yani duygu ve organların yapması gereken işleri yerine getirerir, hem de şeriata uyarsa, insanın cevherinde bırakılan o örneklerin her birisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan o pencereden o âleme bakar ve o âleme tecelli eden sıfatla o âlemden tezahür eden (görünen) isme bir ayna olur. O vakit insan, ruhuyla, cismiyle görünen âlem ve gayba, melekût âlemlere) bir özet olur ve her iki âleme tecelli eden, yansıyan insana da tecelli eder. 1 Meselâ Allah Habîr, yani her şeyden haberdardır. Bu isim insanda da akıl, kalp, göz, kulak gibi her bir duyu ve duyguda çeşitli oranlarda tecelli etmektedir. Eğer aklını, kalbini, duyu ve duygularını şeriat dairesinde işletirse, ibadetini yaparsa, Habîr isminde mesafe kateder. 

 Bu isim, aynı zamanda kâinatın bütün varlıklarında çeşitli oranlarda direkt veya dolaylı olarak da tecelli etmiştir. İşte, insan ibadetiyle, “büyük insan” kâinattaki bu tecellileriyle bağlantı kurar ve gayb/metafizik âlemin birçok sırrından haberdar olabilir. 

 Meselâ, Hay veya Rahîm ismine daha ziyade ayna olduğunda, gayb âlemindeki Hay ve Rahîm isimlerinin tecellileri de kendi aynasında yansıyabilir ve müthiş bir genişlik ve enerji elde edilir. Ve bu enerji, ihlâs derecesinde katlanır. 

Şöyle ki: Her kerameti (olağanüstü, harika hali) olduğu gibi, halis, (safi, kesin, kararlı, doğru, samimî, içten olan) bir niyetin dahi kerameti vardır. 2 Eğer niyetini halis ve samimî tutarsa, pek çok kapılar, pencereler kendisine açılır.

Dünyada var olan her nesnenin, her canlının, hareket eden her şeyin titreşimleri, neşrettiği dalgalar vardır. Titreşimler de, ses ve görüntü gibi kaybolmuyor. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın “Hafîz” (her şeyi koruyan, arşivleyen, kaydeden, muhafaza eden) sıfatının tecellisinin bir gereğidir. Meselâ bir hava zerresi, bütün sesleri, görüntüleri, dilleri, şiveleri bilecek, muhafaza edecek ve nakledecek bir kabiliyette yaratılmıştır.3

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman, Mektubat, s. 360-361. 2-Bediüzzaman, İşârâtü’l-İcâz, s. 23. 3- Bediüzzaman, Sözler, s. 147.

Okunma Sayısı: 3368
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı