"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Eşsiz bir müfessir: Bediüzzaman Said Nursi

Ali FERŞADOĞLU
23 Mart 2019, Cumartesi
Eşsiz bir âlim, bir mütefekkir, bir müfessir, bir mücahid, Bediüzzaman Said Nursî, “başkalarının her dediğini kabul etmeme, mihenge vurma, delil ve sonucuna bakma” ölçülerini kendi şahsında şöyle ders verir:

“Hiçbir müfsid (bozguncu) ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı (yanlışı) hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız.

“Zira çok silik söz (geçersiz, tedavülden kalkmış, kalp söz) ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim (bozguncuyum). Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduâyı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.”1 

Bediüzzaman kendisi için böyle derse; dünyanın büyük makamlarını işgal eden küçük, müstebit, bilgisiz, haksız, zorba insanların her dediğini niye kabul edelim?

Bediüzzaman’ı mihenge vuruyoruz da, “hocaları, âlimleri, şeyhleri, siyasî liderleri” ve hele hele ‘menfaat üzerine dönen canavar siyaseti’ neden mihenge vurmayalım, niçin vurmuyoruz?

Oysa Bediüzzaman, “makamını doldurmayan, şeyhliğin icaplarını yerine getirmeyen müstebit, şeyhleri” rahat bırakmamamızı, sorgulamamızı ve silkelememizi ister:

Sual: Şimdiki şeyhlerden ne istersin?

Cevap: Daima onların demdemelerinin mevzuu olan ihlâsı. Hem de tekke denilen mânevileşmiş kışlalarda, tarikat denilen ruhânîleşmiş askerlikte ona murabıt oldukları cihad-ı ekberi ve terk-i iltizam-ı nefsi. Hem de onların şiârı olan, zühdün mânâsı olan terk-i menâfi-i şahsiyeyi. Hem de dâima iddiasında bulundukları ve mizac-ı İslâmiyet’in mayası olan muhabbeti isterim. 

Zira onlar, bizi istihdam ederek ücretlerini almışlar. Şimdi bize hizmet etmek borçlarıdır.

Sual: Nasıl olsunlar?

Cevap: Ya başlarımızdan kalksınlar, yahut inat, gıybet ve taraftarlığı mabeynlerinden kaldırsınlar. Zira, bir kısım dalâlet ve bid’at fırkalarının teşekkülüne bazı bid’atkâr müteşeyyihler sebebiyet vermiştir.”2

Dipnotlar: 

1- Münâzarât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 48-49. 

2- Bediüzzaman, Münâzarât, s. 116.

Okunma Sayısı: 1937
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı