"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ezan’ın mikrofondan okunması, ilâhîlerin çalgı âletleriyle söylenmesi

Ali FERŞADOĞLU
16 Ocak 2019, Çarşamba
Fatih’ten yine Muhabbet Fedâileri “Bazı insanlar, daha doğrusu bir grup ve cemaat, İlâhîlerin çalgı âletleriyle icra edilmesi ve ezanın mikrofondan okunmasından kaçıyor. Bir mahzur var mı?” diye soruyor.

Günümüzdeki gayr-i meşrû müzik ve müzik âletleri, insanın zamanını öylesine yeyip bitirmekte, ömür sermayesinden çalmakta, tefekkürünü öylesine yok etmekte, çalışma şevkini öylesine kırmakta, ulvî meselelerden öylesine uzaklaştırmaktadır ki, bir veba ve bir tâun, bulaşıcı bir hastalık hâlini almaktadır ki; bu meselenin meşrû sınırlarının çizilmesi önem kesbetmektedir. 

 İslâmiyetin müzik, çalgı âletleri, mikrofon, eşya hakkındaki genel ve temel esprisini ortaya koyarsak, bu sıkıntıları da aşarız zannederim. 

İnsan Cenâb-ı Hakk’ın, antika ve mükemmel bir sanatıdır. Çok çeşitli haslet, duygu, his ve lâtifelerle donatılmıştır. Herbir duygunun gıdası da başka başkadır.

İnsanda bir takım hisler vardır. Bunlar da gıdasını ister. Nasıl ki, “kuvve-i şehevi”ye, yemek, içmek, uyumak, gezmek gibi sair şeylere ihtiyacı olduğu gibi, bu kuvvete takılmış olan hislerimiz de gıdasını ister. İşte bunun bir parçası da müziktir. Evet, “Müzik ruhun gıdasıdır” derken, doğru, fakat eksik bir tesbitte bulunulmuştur. 

Bu meselenin iki şıkkı var:

Müzik ruhun gıdalarındandır. Yoksa, sadece müzik, ruhun gıdası olamaz. Çünkü, ruh, namaz penceresinden teneffüs eder, kalb, ancak Allah’ı zikretmekten mutmain olur...

İkincisi: Müzik meşrû olmalıdır. Gayr-i meşrû müzik, değil ruhun gıdası, onun zehiri olur. 

 Müzik ve müzik âletlerine, şu iki âyetin ışığında da bakabiliriz:

“Ey imân edenler! Allah’ın size helâl kıldığı temiz ve güzel şeyleri kendinize haram edip de haddinizi aşmayın. Haddini aşanları Allah sevmez.

 “Allah size rızık olarak verdiklerinden helâl ve temiz olarak yeyin. Kendisine imân ettiğiniz Allah’tan korkun, emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının.” (Mâide, 87-88)

 Peygamber Efendimiz (asm) birgün ashabına kıyamet gününün dehşetli hâlini tasvir etmiş, sahabiler de, bunun üzerine Osman İsni Maz’un’un evinde toplanarak gündüzleri devamlı oruç tutup, geceleri ibâdetle geçirmeye döşek üzerinde yatmamaya, et yememeye hanımlarına yaklaşmamaya koku sürünmemeye, eski elbiselerle dolaşmaya” karar vermişlerdi. Bu haberi Resul-i Ekrem’e (asm) ulaşınca, “Ben böyle emrolunmadım. Nefsinizin de sizin üzerinizde bir hakkı vardır, siz oruç da tutun, yemek de yeyin, ibâdet de edin, uykunuzu da uyuyun. Ben de yerim, oruç tutarım, yatarım, uyurum, kalkarım, namaz kılarım ve hanımlarımla beraber olurum. Benim sünnetimden yüz çevirenler benden değildir.” 

 Evet, sünnet yukarıdaki âyetlerin müfessiridir. Aynı zaman, yukarıdaki âyetler, bu hadisenin üzerine ve hadîsin üzerine nazil olmuştur.

Okunma Sayısı: 2417
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı