Hucurat Sûresi’nin 13. âyetinde, farklı taife, farklı millet, farklı renklerde yaratılmamızın sebebi dikkatlere şöyle sunulur: ”Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.”
Sosyal, toplum hayatına ait münasebet ve ilişkileri düzenlemek.
Yardımlaşmak, dayanışmak.
Her milletin, taifenin istidat ve kabiliyetleri de farklıdır. “Millî âdetler, bir milletin varlığını devam ettiren şeylerdir.”
Milliyetçilik, asabiyet damarı, etnik köken üstünlüğü anlayışı barış ve adalete de manidir.
Zira, bu damar haksız da olsa insanı nefsine, anne-babasına, akrabasına, ırkdaşına tarafgir yapar. Oysa, Kur’ân, “Ey imân edenler! Adalet üzere olun ve Allah için şahidlik edin. Kendi aleyhinize veya anne ve babanızla akrabalarınızın aleyhine olsa bile. Hakkında şahidlik ettiğiniz kişi, zengin de olsa, fakir de olsa doğruluktan ayrılmayın. Çünkü ikisini de Allah sizden daha iyi gözetir.”1 âyetiyle kesin olarak emreder.
Asabiyet, milliyetçilik damarı; birisinin hata, kusur ve yanlışını, mensup olduğu grup, aşiret, şirket, aile, parti, veya millete mal ederek hepsini mesul ve sorumlu tutar. Bu, kutuplaşmayı getirir. Birinin haklı olarak ak dediğine diğeri kara, birinin iyi dediğine diğeri kötü der.
Bu cedelleşmeyi, boğuşmayı netice verir. Biribirine muarız olarak boğuşanlar müsbet hareket edemez, olumlu davranmaz, pozitif yaklaşmaz.
Kur’ân bu fasit anlayışı, “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” 2 hukukun temel ve cihanşumül kanunuyla tedavi eder.
“Milletin selâmeti için her şey fedâ edilir” şeklindeki zâlimce prensip ırkçılığın yadigârıdır. “Devletin bekàsı için de her şey, hatta halkın hakları da fedâ edilir” prensibi de böyledir.
Halbuki, ırkçılık damarıyla, bir adamın cinayetiyle mâsum bir kardeşini, belki de akrabasını, belki de aşiretinin efradını öldürmekte kendini haklı zanneder. O vakit hakikî adalet yapılmadığı gibi, şiddetli bir zulüm de yol bulur. Çünkü ‘Bir mâsumun hakkı, yüz câniye feda edilmez’ diye İslâmiyetin bir kanun-u esasîsidir. Bu ise çok ehemmiyetli bir mesele-i vataniyedir. Ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir tehlikedir. 3
Dipnotlar:
1- Nisâ Sûresi, 135. 2- En’âm Sûresi, 6:164; İsrâ Sûresi, 17:15. 3- Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 387.