Kimi zaman anlamakta zorlanıyoruz: Avamın, hatta âlimlerin ve bilhassa siyasetçilerin savrulmasının sebebi nedir?
Sık sık aldanmasının, aldatılmasının hikmeti; daha doğrusu hikmetsizliği nedir? Hülasa ferasetsizliğin kaynağı nedir?
Önce ferasetin kelime anlamına bakalım: Üstün anlayış, derin ve hızlı seziş, engin kavrayış…
Ferasetin kaynağı; tahkiki, yüksek bir imandır.
Ferasetin kaynağı, başta Nur, olmak üzere, “Alim, Hakîm, Burhan, Hâdi, Fettah” gibi Esma-i Hüsnadır.
Ferasetin kaynağı, 15 isminden bir ismi Nur olan Kur’ân nurudur. Ferasetin kaynağı, Nur-u Muhammedîdir (asm). Ferasetin kaynağı Allah u Azimüşşandır: “Müminin ferasetinden sakının! Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’ân, 16, Suyûtî, el Câmiu’s-Sağir, 1, 24)
Allah yolunda terakki ile mesafe kat’edenler, seyr ü sülûk (manevî gezi, gözlemle mesafe) alır.
Şimdi başta kendimizi, sonra siyasetçileri -bilhassa iktidardakileri- gözden geçirelim.
Allah’ın nuru Esma-i Hüsna’da ne kadar terakki ediyor? Yani, kâinatta mücessem olarak tecelli eden, insanda tezahür eden, Kur’ân’da yazılı olarak görünen bu Esma’yı ne kadar zikrediyoruz, yani, anlıyoruz, tefekkür ediyoruz, düşünüyoruz, okuyoruz, müzakere ve mütalaa ediyoruz?
Kur’ân’ı ve tefsirlerini -bilhassa Esma-i Hüsna’nın derinliklerine inen ve tecellilerine mazhar olan Risale-i Nur’u, ne kadar okuyoruz, anlıyoruz, mütalâa, müzakere ediyoruz?
“Şu kitab-ı kebir-i kâinatı” ne kadar tefekkür ediyoruz; inceliyoruz, gözlemliyoruz? Kalbimizin, gözümüzün, aklımızın nuru ibadet, zikir, şükür ve fikri ne kadar yapıyoruz?
Ve özellikle siyasetçiler ne konuşuyor; ağızlarından dökülen kelimeler nurlu mu, ufunetli, nursuz mu?
O halde ferasetimizin keskinleşmesi, yükselmesi için baştan ayağa Esma-i Hüsna ile örülen, iman-Kur’ân hakikatlerini anlatan Risale-i Nur’ları bol bol, “anlayarak ve kabul ederek” okumalıdır.
Zira, “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir.” (Lem’alar, s. 171.)