"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ferasetin kaynağı

Ali FERŞADOĞLU
10 Nisan 2018, Salı
Ferasetimize ne olmuş ki, aynı delikten ısırılıp ısırılıp duruyoruz?

Kimi zaman anlamakta zorlanıyoruz: Avamın, hatta âlimlerin ve bilhassa siyasetçilerin savrulmasının sebebi nedir?

Sık sık aldanmasının, aldatılmasının hikmeti; daha doğrusu hikmetsizliği nedir? Hülasa ferasetsizliğin kaynağı nedir?

Önce ferasetin kelime anlamına bakalım: Üstün anlayış, derin ve hızlı seziş, engin kavrayış…

Ferasetin kaynağı; tahkiki, yüksek bir imandır. 

Ferasetin kaynağı, başta Nur, olmak üzere, “Alim, Hakîm, Burhan, Hâdi, Fettah” gibi Esma-i Hüsnadır.

Ferasetin kaynağı, 15 isminden bir ismi Nur olan Kur’ân nurudur. Ferasetin kaynağı, Nur-u Muhammedîdir (asm). Ferasetin kaynağı Allah u Azimüşşandır: “Müminin ferasetinden sakının! Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’ân, 16, Suyûtî, el Câmiu’s-Sağir, 1, 24)

Allah yolunda terakki ile mesafe kat’edenler, seyr ü sülûk (manevî gezi, gözlemle mesafe) alır.

Şimdi başta kendimizi, sonra siyasetçileri -bilhassa iktidardakileri- gözden geçirelim.

Allah’ın nuru Esma-i Hüsna’da ne kadar terakki ediyor? Yani, kâinatta mücessem olarak tecelli eden, insanda tezahür eden, Kur’ân’da yazılı olarak görünen bu Esma’yı ne kadar zikrediyoruz, yani, anlıyoruz, tefekkür ediyoruz, düşünüyoruz, okuyoruz, müzakere ve mütalaa ediyoruz?

Kur’ân’ı ve tefsirlerini -bilhassa Esma-i Hüsna’nın derinliklerine inen ve tecellilerine mazhar olan Risale-i Nur’u, ne kadar okuyoruz, anlıyoruz, mütalâa, müzakere ediyoruz?

“Şu kitab-ı kebir-i kâinatı” ne kadar tefekkür ediyoruz; inceliyoruz, gözlemliyoruz? Kalbimizin, gözümüzün, aklımızın nuru ibadet, zikir, şükür ve fikri ne kadar yapıyoruz?

Ve özellikle siyasetçiler ne konuşuyor; ağızlarından dökülen kelimeler nurlu mu, ufunetli, nursuz mu?

O halde ferasetimizin keskinleşmesi, yükselmesi için baştan ayağa Esma-i Hüsna ile örülen, iman-Kur’ân hakikatlerini anlatan Risale-i Nur’ları bol bol, “anlayarak ve kabul ederek” okumalıdır.

Zira, “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir.” (Lem’alar, s. 171.)

Okunma Sayısı: 2570
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ALP

    11.4.2018 15:38:10

    Yunus Emre/MİZ  "Cahil, münafık, münkir, cümle aklına şakir," der, Asla ve kata şiir demen, Eylenmen/Eyleşmen!!! Hayy din; Hayy diyin; Hayy de/yin; Hayy'ın Honunu yiyin, Hikmet Donunu giyin, Mânî/ Mânâ deryasına dalın, Hakikati bulun/bilin/görün, "Cahil, münafık, münkir, cümle aklına şakir," (Öte-beri-geri dursun) Aşıklar didar sever, arifler niyaz ile.  (Beri gelsin/Sineye sinsin) Selâm, Vesselâm,...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı