Hakikî mü’minin özelliklerinden birisi de, Hâlık-ı kâinatın “Hak, Adl” gibi Esmasının tecellilerine mazhar olmaktır.
Yani, hakkı, doğruyu, gerçeği söylemektir. Zalim de olsa yöneticileri ikaz etmektir.
Resul-i Ekrem Efendimiz (asm), Kâmil mü’minin, kötülüklere karşı tavrının şöyle olması gerektiğini beyan buyurmamış mı?
“Cihadın en efdali, zalim sultanın yanında, hak sözü söyleyendir.”1
Ve toplumdaki kötülerle iyilerin mücadelesi, Resulullahın (asm) dilinde aynı gemide yer alan iki grup yolcu temsiliyle anlatır:
Bir grup yolcu geminin güvertesinde, diğer grup yolcular ise, geminin alt katındadır. Alt kattakiler güvertedekilerden su isterler. Üstekiler ise, ne su verirler ne de onların su almak için yukarı çıkmasına müsaade ederler. Bunun üzerine, alt kattakiler, su elde etmek niyetiyle gemiyi delmeye başlarlar. Üsttekiler, buna engel olurlarsa hepsi kurtulacaklar; onları kendi hallerine bırakırlarsa, beraber boğulacaklardır.”2 İşte toplum o gemidir. İnsanlık tarihi, her devrinde bu gemiyi batırmak isteyenlerin çıktığını yazar çoklukla.
Kimi insanlar ve kimi yöneticiler de aslında, “iyilik zannıyla fenalık yaparak” bilmeden gemiyi batırmaya çalışıyor.
Elbette, “Medeni-i bittab olduğundan ebnâ-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya mükellef”3 olan her Müslüman, gemiyi batıranlara karşı gerekli ikazları yapmanın yanında, herkesin hakkını, hukukunu ve hürriyetlerini korumak zorundadır.
Ne var ki, kimileri, kimi zaman, siyaset tarafgirliği ve fanatikliğiyle, “gemiyi batırmaya çalışanlara” değil engel olmak, ikaz edilmelerine bile tahammül edemiyor!
Gemiyi batırmaya çalışanları ikaz edenleri engellemek nasıl bir ruh halidir?
Minelacaib veminel garaib!
Dipnotlar:
1- Ebu Davud, Melahim,17; Tirmizi, Fiten, 13; İbnu Mace,Fiten, 20. 2- Tirmizi, Fiten, 12. 3- Bediüzzaman, Münâzarât, s. 137.