Hakikî Muvahhit, Mü’min, Müslüman mıyız? Yoksa -amiyane tabirle- çakma, sun’î, sözde Müslüman mıyız?
Mal’um, herşey ikiye ayrılır, hakikî ve yapay, sun’î, çakma. Yiyeceklerde de böyle değil midir? Hakikî zeytinyağı, halis tereyağı gibi. Giyeceklerin de markası, sahtesi yok mu? Meslekler de öyle değil midir? Hakikî mü’min, gerçek Müslüman, “tahkikî iman, ibadet, takva ve ahlâk” sahibidir. Hakikî Müslüman, Kur’ân ahlâkıyla bezenen kişidir. Hakikî Müslüman, iman, Kur’ân hakikatlerine uyar, hayatını Sünnet-i Seniyyeye göre yaşar.
Taklidi Müslüman, Kur’ân’ı kendisine uydurmaya çalışır. Meselâ, “Allah’ın ibadete ne ihtiyacı var, Kur’ân’da tesettür, örtünme, başörtüsü yoktur” der. Kimi zaman hal ve hareketlerimize bakarak İslâmiyete, Müslümanlığa dil uzatırlar. Ne büyük bir sorumluluk, ne kötü bir sonuç!
Gerçek mü’min, “Allah mü’minlerin velisi/dostudur.” 1, “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” 2 meallerindeki âyetlerde belirtildiği gibi “Allah dostları”dır.
Gerçek Müslüman, yalnız Allah rızasına göre hareket ile O’na tevekkül eden (güvenen), O’nu dost edinen kişidir. Diğer bir ifadeyle, “Sözleri, işleri ve ahlâkı, Kur’ân’ın, İslâm dîninin bildirdiği gibi olan, Allah’ın ve peygamberin kendilerini sevdiğine inanılan kimselerdir.
Bir hadis-i şerifte, “Rabbimiz, ‘Ben bir kulumu seversem onun gören gözü olurum, onun tutan eli olurum, onun yürüyen ayağı olurum, onun konuşan dili olurum, onun işiten kulağı olurum.’” 3 şeklinde beyan edilir.
İşte mü’minin feraseti bu sırdan kaynaklanır. Eğer ferasetimiz, öngörümüz yoksa, Rabbimizle olan ilişkilerimizi gözden geçirmemiz gerekir.
Peygamberimiz (asm), bütün Esma-i Hüsna’ya en azam mertebede mazhar olmuş. Keza Sahabiler, birçok isimde… Abdülkadir Geylani (ra) Kadir, Mevlânâ (ra) Vedud, veli padişahlar Rab, Bediüzzaman “Ferdun, Hayyun, Kayyumun, Adlün, Hakemun, Kuddusün” isim ve sıfatlarına mazhar oldu…
Hakikî Müslüman, her an Allah yolunda mesafe kat’ edip terakki edenler, seyr ü sülûk (manevî gezi, gözlemle mesafe) alır.
“Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler. Belki, küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edecekler.” 4
Dipnotlar:
1- Yunus Sûresi: 62. 2- Bakara Sûresi, 38. 3- Tezkiratul Huffaz 1/3; Ramuzu’l-Ehadis, Hadis No: 4094; Berika, Cild 1, s. 31. 4- Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikası, s. 369.