“Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vâhit idi. O hâkimin müftüsü de, onun gibi münferit bir şahıs olabilirdi, onun fikrini tashih ve tâdil ederdi. Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır. Hâkim, ruh-u cemaatten çıkmış, az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı mânevîdir ki, şûrâlar o ruhu temsil eder.”1
Her zamanın bir hükmü vardır, geçerli bir akçesi, bir psiko-sosyolojik olgusu, bir uygulaması vardır. Eskiden, söz, idare, otorite, hüküm; bir kişinin elinde idi. Yani, eskiden bir padişah, bir kral, bir halife vardı. Buluşları da şahıslar, yani, âlimler, filozoflar, kâşifler yapıyordu. Bu bir kişiyi bir Şeyhülislâm, bir âlim yahut bir müftü denetleyip çabuk tadil edip dengeler ve düzeltebilirdi.
Bediüzzaman’ın, bu meseleyi açıklığa kavuşturan diğer muhteşem bir psiko-sosyolojik keşif ve tesbiti de şudur: “İşte, zaman-ı istibdâdın hâkim-i mânevîsi kuvvet idi; kimin kılıncı keskin, kalbi kâsî olsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-ı meşrûtiyetin zenbereği, rûhu, kuvveti, hâkimi, ağası hak’tır, akıl’dır, mârifet’tir, kânun’dur, efkâr-ı âmme’dir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir. İlim yaşını aldıkça tezâyüd, kuvvet ihtiyarlandıkça tenâkus ettiklerinden, kuvvete istinad eden kurûn-u vustâ hükûmetleri inkırâza mahkûm olup, asr-ı hâzır hükûmetleri ilme istinad ettiklerinden, Hızırvârî bir ömre mazhardırlar.”2
Yani, bundan sonra haklı olan, akla dayanan, bilgi, ilim ile mücehhez, hukukun üstünlüğünü kabul eden ve kamuoyunun gücünü arkasına alan yükselecektir. (Baskı ve zulüm ile olan yükselmeler geçicidir. Demirperde ve Kemalizm gibi)
Artık günümüzde otorite, söz, yönetim cemaatin elindedir, güç şahs-ı manevinindir. Dolayısıyla meşrûtiyet/demokrasi, cumhuriyet hakimdir. Yani, güç; cemaatin ve toplumun tasdikinden geçen bir temsili heyet, yani şûrânın eline geçti.
Buluş ve keşifleri “cemaatler/ekipler”-NASA (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi), CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi), bir üniversitenin fakültesinden bir profesörler heyeti yapmaktadır. Ticarette bakkallık dönemi bitmiş, şirket ve hodingler devreye girmiştir.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Sünûhat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 51. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Münâzarât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 33.