Aslında “haksızlık, zulüm ve adaletsizliğin” cezasının dünyevî kısmını “adalet-i mutlaka” çerçevesinde bu dünyada da görürüz… Ne var ki, kimi zaman gafletle bu tokatların nereden geldiğinin farkına varmayız!..
Önce adaletin tanımından başlayalım, sonra adalet yaptığımız yanlışlıklardan, zulüm ve haksızlıklardan ötürü bizi nasıl tokatlıyor, ona bakalım:
Allah, kâinatı “adalet” üzerine bina ettiğini, tanımına bakınca anlarız:
“Adalet herşeyi yerli yerine koymaktır.”
Atom altı parçalardan, hücre, uzuv, unsur, dünya, güneş sistemi, yani, kâinatın bir ucunden diğer ucuna “Adil” ve mezkûr isimler tecelli eder…
“Adalet, haklı olana hakkını, suçlu olana cezasını vermektir.”
Esma-i Hüsna’dan birisi “Adil”, diğeri “Hak”tır. Bunlar direkt adalete bakar. “Rab, Hakim, Cebbar, Şediül’ikab, Seriü’lhisap, Azim, Habir, Basir, Semi’ gibi” onlarca Esma-i Hüsna dolayısıyla “adalete” bakar.
Biz farkına varamazsak da, canlılar ve şuurlular arasında da adalet hükmünü icra ediyor:
Adil-i mutlak olan Cenab-ı Allah, mutlak âdildir. Ve adalet gününden korkalım ki, “Zerre miskal iyilik veya kötülük mutlaka karşılığını” bulacaktır. Herkese bu dünyada da yaptığının karşılığı mutlaka verilir:
“Meselâ, bir çocuk, eline aldığı bir kuş veya bir sineği öldürse, şeriat-ı fıtrîyenin ahkâmından olan hiss-i şefkate muhalefet etmiş olur. İşte bu muhalefetten dolayı düşüp başı kırılırsa müstahak olur. Çünkü, bu musîbet o muhalefete cezadır.
Veya dişi bir kaplan, öz evlâtlarına olan şiddet-i şefkat ve himâyeyi nazara almayarak, zavallı ceylânın yavrucuğunu parçalayarak yavrularına rızık yapar. Sonra, bir avcı tarafından öldürülür. İşte, hiss-i şefkat ve himâyeye muhalefet ettiğinden, ceylâna yaptığı aynı musîbete mâruz kalır.” (Bediüzzaman, Mesnevî-i Nuriye, s. 64.)
Risale-i Nur’un bir kâtibi dedi ki: “Neden dostların kusuratına tokat gelir; hücum eden düşmanlara bu tarzda gelmiyor?”
Elcevap: Memur olmayan, veya hususî, şahsı itibarıyla hiyanet eden, hususî tokat yer. Bu nevi vukuat pek çoktur.
Ve tam sadâkat edenlerde, maişetindeki bereket ve kalbindeki rahat cihetinde ikramlara mazhar olanlar dahi pek çoktur. Eğer memur ise, kanun namına kanunsuz hiyanet eden, ilişen, o memlekete, o biçare ahaliye bir umumî tokada vesile olur.
Hem eğer dinsizlik hesabına, imanî hizmetimize ilişenler olsa “Zulüm devam etmez, küfür devam eder” kaidesince, küfür derecesine giren öylelerin zulümleri (büyük olduğu için) ahirete tehir edilir, ekseriyetçe küçük zulümler gibi cezaları dünyaca tacil edilmez.