"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hatalarımızdan ötürü özür dileyelim

Ali FERŞADOĞLU
26 Eylül 2012, Çarşamba
“Hatasız kul olmaz” der eskilerimiz.

İnsan hata yapan bir varlıktır. Fakat hata yapıyor olması, onun bu hatalarıyla insanları üzmesine, kırmasına sebep olmamalıdır. Hatasını fark etmeli ve hemen ardından gerekli tavrı göstermelidir: Özür dileyerek. Peygamber Efendimiz (asm) ne güzel buyurmuş: “Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir.”
Özür dilemek, bir acizlik göstergesi ya da zayıflık değildir. Tam tersi iyi, ahlâklı bir insan olduğunun işaretidir. Evet, insanız, kimi zaman çevremizdekileri istemeden üzüyor, kırıyoruz. Hemen sonrasında ise yanlış yaptığımızın farkına varıyoruz. İnsanların bazısı sadece hatanın farkına varmakla kalıyor. Gurura kapılıyor; özür dilemek nefsine ağır geliyor. Nefis ve şeytan da zaten bunu istiyor.
Şeytanın bacağını kırmak, nefsimizin dizginlerini ele almak istiyorsak, kusur ve hatalarımızı itiraf ile başlayabiliriz. Sıkıntılı bir ânımızda öfkemize hâkim olamayarak eşimizi mi kırdık, sinirimizi ondan mı çıkardık? Ona gidip, aslında başka sebeplerden dolayı sinirli olduğumuzu anlatabiliriz. Hatalı olduğumuzu ifade edip, kendisinden helâllik istemeliyiz. Küçük bir hediye ile bu özrümüzün kalpte bıraktığı tortu ve izleri de silebiliriz. Aslında bu vicdanen de bizi rahatlatacaktır.
Kin tutmak, öfke duymak, nefret etmek yaşadığımız hayatın ilâcı değildir. Bu duygularla hareket edenler mutlu olamaz. Çünkü mutluluğun bekası için gerekli olan unsurlar menfî duygular değildir. Affetmek, anlayış göstermek, özür dilemektir.

Eşinizi cezalandırmayın

Kocalarıyla problem yaşayan bazı kadınlar iç buhranlarını yine kocalarına çeşitli cezalar vererek çıkarmaya çalışır. Meselâ bazı kadınlar sürekli alış veriş yapar. Yüksek meblâğlı ürünler seçer, tâ ki kocası ödemekte zorlansın. Bazı kadınlar, temizlik yaparken bol bol ilâç, su tüketir. Bazı kadınlar da hırsını çocuklarından çıkarır, sürekli onları azarlar, döver. Bazısı kocasının ailesi ile iletişimi koparır. Hiçbiriyle görüşmez, ne evine dâvet eder, ne misafirliğe gider. Bazısı da eşine kahvaltı hazırlamayarak, işine uğurlamayarak intikam alır.
Kadınlar, cezalandırma yöntemi uyguladıklarının farkında değildir aslında. Bile bile yapmazlar. Duygularının dışavurumudur bu şekilde gerçekleşen. Fakat cezalandırma yöntemi, taraflar arasındaki problemlerin çözülmesine değil, büyümesine yardımcı olur. Çünkü verilen onca cezayı, erkek, ceza olarak algılamaz. Karısının rahatsızlığına, yahut huysuzluğuna vurur. Hatalı davranışı her ne ise devam eder. Kadın da herhangi bir sonuç alamamaktan, sesini duyuramamaktan huzursuz olarak hayatına devam eder.
Kadınların en çok kırıldıkları nokta, eşlerinin kendilerine fiziksel şiddet uygulamasıdır. Pek çok aile tanıyorum. Erkek evliliğin ilk yıllarında karısını dövüyor her türlü bahaneyle. Zamanla dayak atmaktan vazgeçiyor. Fakat sadece vazgeçtiğiyle kalıyor. Ne bir özür, ne bir helâllik diliyor. Ne vakit dayak mevzuu açılsa konuyu değiştiriyor. Sanki hiç yaşanmamışçasına... Her yaşanan gibi bu dayak olayı da kadınların yüreğinde derin yaralar meydana getirir. Bir şekilde o yüreğin onarılması gerekiyor. Lâkin erkek bu tamire bir türlü yanaşmıyor, yanaşamıyor. Nefsine ağır geliyor belki… Ancak Mahkeme-i Kübra’da hesap vermesi daha mı kolay olacak? Kul hakkından yargılanırken, kimsenin şefaatinden faydalanamayacak.
Çünkü hadis-i şerifte Peygamberimiz (asm) şöyle buyurur: “Allah, kul hakkı hariç her günahı affeder.”
Kul hakkına girmekten korkalım, özür dilemekten korkmayalım.

Misilleme kavgayı büyütür

Nefislerine yenik düşenler, gayr-i meşrû ilişkilere girebiliyorlar. Bazen yeni bir macera arayışı, bazen eşler arasında paylaşımın azalmasıdır bu tasvip edilemez durumları ortaya çıkaran.
Sadakatin zedelenmesi, farklı bir mecraya yöneliyor: Misilleme yapmak.
İnsanın tabiatında öç almak duygusu da var. Bu, aldatma şeklinde tezahür ederse, tamir edilmeye çalışılan ilişkileri bütün bütün sarsar, zedeler. Evliliği tamamen kopma noktasına getirebilir.
Amaç her ne kadar kendilerini eşlerine hâlâ istenebilir, beğenilebilir olduğunu göstermek, onu kıskandırmak olsa da bu hareket, olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Çünkü bir batağa saplanmaktır gayr-i meşrû misilleme.
Aldatma hikâyelerinde en can yakıcı noktayı ise çocuklar yaşar. Anne babalarının sadakatsizlik örneği taşıdıklarını gören çocuklardan biri aynı fiili işlerken, diğeri çevresine karşı güvensiz bir tutum sergiler. Biri yapılan hatayı normal karşılarken, diğeri normalin ötesinde algılayarak kendisine olumsuz bir dünya imajı çizer. Böylece başıbozuk ve problemli çocuklar topluma dâhil olur.
“Düşmanlık ve öç alma” duygularını eşinize karşı değil, mecralarına yönlendirmelisiniz.
İşte bunun muhteşem metodu: “Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış.” (Mektûbât, s. 447)

Okunma Sayısı: 1267
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı