Son 10-15 yıldan beri “mealcilik”, daha yoğunluklu olarak bazı müfsit mihraklar tarafından sistemli ve kasıtlı bir şekilde pompalandığı gözden kaçmıyor.
Hedef, Ezeli Kelâmullah olan ve “yaş ile kuru herşeyi ihtiva eden” Kur’ân’ın derin, engin hakikatlerini ve manalarını gizlemektir. Meal ve tercüme, sayısız manaları yansıtamadığından basit ve sathi göstermektir.
Dessasane kullandıkları argümanlardın birisi şudur: “Kur’ân düşünülüp anlaşılsın diye apaçık olarak indirildi!”
Eğer herkes Kur’ân’ı anlayabilirse, bırakınız mealleri, açınız Kur’ân-ı Kerîm’i okuyunuz ve anlayınız!
Bu mantığa göre, “Tıp, fizik, kimya, biyoloji, astronomi, matematik, psikoloji, sosyoloji kitapları” daha apaçıktır!
Açınız bunları okuyunuz! Ve âlim olunuz! Okula gitmenize de gerek yoktur! Bu ilim dallarını hocalardan, profesörlerden ders almanıza da ihtiyaç yoktur! Öyle değil mi?
Eğer herkes anlarsa, “Niye meallere bakıyor ki!” Mealler, Ahmed’in, Mehmed’in anladığı, nakıs, kısır, basit, tek kelimelik manalar değil mi? Onlar anlarsa siz de anlarsınız! Niye onların anlayışlarına göre hareket ediyorsunuz ki!
Siz mi yanlış anladınız? Size yanlış mı anlatıldı?
Açıklamalı meale evet, ama, önce “aklî, mantıkî, ilmî (manevî, sosyal, fennî) ispata” dayalı bir tefsir okumalı. Okumak yetmez, müzakere ve mütalâa ederek, yani iyice anlayarak okumalı. Sonra açıklamalı bir meal okunabilir.
Okul hayatı, kurs hayatı, herhangi bir meslek hayatı bunu göstermiyor mu? Hengisi üstünkörü, sathî bir bakışla elde edilebilir?
“Sırf mealcilik” dehşetli bir tuzak aslında. Bu yeni bir hadise de değildir. 1926’larda toplumu dinden soyutlamak, Kur’ân’dan uzaklaştırmak için başlatılan bir dizi devrimlerin bir parçasıdır. Deccalizmin/Süfyanizmin ve dahi Kemalizmin bir oyunudur! “Meal” manayı kısırlaştırır, çok basit tek bir manaya indirger, pekçok manaları gizler, hiç hatıra getirmez.
Bu tuzağı Bediüzzaman şöyle deşifre eder: “Bundan on iki sene evvel işittim ki, en dehşetli ve muannid bir zındık, Kur’ân’a karşı suikastını, tercümesiyle yapmaya başlamış ve demiş ki: “Kur’ân tercüme edilsin, tâ ne mal olduğu bilinsin.” Yani, lüzumsuz tekraratı herkes görsün ve tercümesi onun yerinde okunsun diye dehşetli bir plân çevirmiş.”1
Dipnotlar: 1- Asay-ı Musa, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 64.