Hikmet; ilim, felsefe, güzel yol demektir. Kur’ân’ın nurlu kelimelerinden olan “hikmet”in, hem birey, hem toplum, hem devlet, hem de genel olarak ümmet ve insanlığa yönelik cepheleri vardır.
Hikmet kavramı, bünyesinde adâlet’i, riyâzet’i, kudsiyyet’i, infak’ı ve mârifet’i de taşıyor. “Hikmet”i, niyet, plân ve kararda tüm bilimsel verileri kullanarak “optimaliteyi” arama ve bulma süreci olarak tanımlayabiliriz.
“Hikmetli söz mü’minin yitiğidir. Onu nerede bulursa hemen almalıdır”,1
“İslâmda iyi bir çığır açan kimse, o güzel çığırın sevabını aldığı gibi onunla amel edenlerin sevaplarını da hiçbir eksiklik olmaksızın alır. Kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, onun günahı boynuna olduğu gibi, onunla amel edenlerin günahları da boynuna yükler.”2 Buna benzer yüzlerce teşvik ve ikaz bulunur.
Müslümanlar, İslâm’ı bu perspektiften ele alıp ona göre hareket etmeleri derecesinde medenîleşip terakkî ettiklerini tarih gösteriyor.3
İslâmiyet, insana kazandırdığı bu derinlik ve ufuk sayesinde, kritik düşünce ve tabiata objektif bakış, Müslüman düşünür ve bilim adamları Kurtuba (Cordoba) ve Tuleytula (Toledo) şehirlerindeki İslâm üniversiteleri aracılığıyla Batı’yı uyandırıp ayıltmış, bu temeller üzerine kurulan Hıristiyan Avrupa üniversiteleri çok verimli bir ilmî estetik hareketin, rönesansın zuhûruna bu çağda öncülük etmiştir.4
İslâm dünyasında dokuz ile on ikinci asırlar arasında hukuk, felsefe, teoloji ve müspet ilimlerde bugünün medeniyetine zemin hazırlayan fikir ve ilim hareketinin temelleri atılmıştır. Charles Mismer’in meşhur, “Hıristiyanlar âlim olunca Hıristiyanlıktan alâkaları kesilir, Müslümanlar da câhil olunca İslâmiyet ile alâkaları kesilir” sözü bunu te’yid eder. Avrupa bugünkü medeniyetini Rönesansa, Rönesans’ı da C. W. Bodley’in dediği gibi İslâm’a borçludur.5
İslâm dünyasında asırlarca beraber okutulan fen ilimleriyle din ilimleri beraber okutulmuş; Şâfiî Hazretleri, dünyanın yuvarlaklığını, milâdi 800 yıllarında, kutuplarda namaz ve Kıble meselesiyle izah ederken; 17. yüzyılda yaşayan Galile, dünya dönüyor dediği için ölüme mahkûm edilmiştir.6 Hattâ, ilim ve fikir açısından İslâm tarihinin ilk devrelerinde o kadar kısa zamanda, o kadar geniş bilgi üretimi oldu ki, toplum bunu hazmedemedi ve bir bakıma toplum onunla hayatına bir düzen veremedi.7
Dipnotlar:
1-Tirmizi, İlim, 19.; Tirmizi, Kader, 17; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17.
2-Sünen-i Neseî, Kitabü’z-Zekât, 64.
3-Tarihçe-i Hayatı, s. 80.
4-Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre, İlimde Demokrasi Olmaz, Yein Asya Yay., İst., 1991, s. 13.
5-Prof. Dr. İrfan Yılmaz vd., Yeni Bir Bakış Açısıyla İlim ve Din, İst., 1998, c. 1, s. 291.)
6-Prof. Dr. Faris Kaya, İlimlerden Allah’a, Nesil, İst., 1995, s. 17.)
7-Prof. Dr. Mehmet S. Aydın, İçe Kritik Bakış/Din-Felsefe-Laiklik, İyiadam Yay., İst., 2000, s. 29.