“Emr-i bilma’ruf, nehy-i an’il-münker” başta Lokman Sûresi 17. Âyet-i kerime olmak üzere bir çok âyette farzdır.
Yani, doğru, iyi, hayır, güzeli anlatmak, emretmek; batıl, yanlış, şer, kötü, çirkinden uzaklaştırmak…
Toplum, cemaatler, kanaat önderleri, özellikle hocalar, şeyhler, ilahiyatçılar, dindar yazarlar, ilim adamları, sosyologlar, pedagoglar, psikologlar olumsuz hadiseler karşısında tepki vermiyorsa; büyülenmiş, hipnotize edilmiş demek değil midir? Buyurunuz, birkaçını sayalım:
2004’de zina suç olmaktan çıkarılmış; ses yok!
TV kanalları ahlâksızlık saçıyor, mukaddes değerleri tahrip ediyor, aileyi parçalıyor; kimsede ses yok!
Uyuşturucu bağımlılığı (alkol ve sigaradan sonra) ilkokullarda, 7 yaşa inmiş; toplumda ses yok!
Kitle iletişim vasıtaları (medya) ile toplumun beyni yıkanıyor, adeta hipnotize edilip aldatılmaya devam ediliyor ses yok!
Lise ve üniversitelerde tesettürsüzlük, ahlâkî dejenerasyon kol geziyor; ses yok!
Aile fertleri, dindarlar, cemaatler biribirine düşürülmüş; ses yok!
Terör; hergün onlarca can alıyor; ses yok.
İslâm ülkeleri kan ağlıyor; ses yok!
Hipnotize edilip, büyüleniyor muyuz yoksa?
Bediüzzaman, Şuâlar isimli eserinde, bu duruma dikkat çeker. Orijinal ifadelerinden aynen takip edelim:
“Maddî ve mânevî şerlerini, siyasî diplomatların, radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmeleriyle bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşiyâne mahveden şerlerin…”1
Peygamberimizi (asm) büyülemişler de, bizi büyülemezler mi?
Büyücülerin, hipnotizmacıların, manyetizmacıların büyülerinden nasıl kurtulabiliriz?
“Zikir, şükür ve fikir” ile. İman esaslarını tefekkür ederek basiretimizi açmalı, ferasetimizi genişletmeli.
Esma-i Hüsna’yı zikrederek (anlayarak ve tekrarlayarak) kalb gözümüzü, basiretimizi açmalı.
Felâk ve Nas Sûrelerini, Bakara Sûresinde yer alan Âyetü’l-Kürsi’yi ve manalarını tekrar tekrar okuyup, anlayıp, özümseyip kalb gözünü açarak hipnotizma, manyetizma ve büyülerden kurtulmalıyız!
Dipnot: 1- Bediüzzaman, Şuâlar, s. 243.