Istılâhta ilham, belli bilgi vasıtalarına başvurmadan Allah tarafından insanın kalbine veya zihnine indirilen, feyiz yoluyla gelen mânâdır. Şöyle de târif edilmiştir:
Kalbte meydana gelen, delilsiz olarak anlaşılan ve insanı ibâdet ve amel etmeye götüren ilim. Bir san’atçıyı, bir şey meydana getirmeye, yapmaya sevk eden his. Özetle, rûhumuzun tekâmül, eğitim, terbiye, liyakati nisbetinde aldığımız sezgiler/hads, içimize ansızın doğan bilgilerdir. Psikolojide buna hads denir. Bulutlu sözünün hemen yağmuru zihinde uyarması gibidir. Şems Sûresinin 8. âyeti, “Sonra da rûha, nefse hem kötülüğü, hem de ondan sakınmayı ilham eden...” şeklinde kelime olarak da açıkça geçer.
Sezgi (hads), zihnen, akıl yürütmeye ihtiyaç olmadan hakikati açıkça, vasıtasız bilmektir. Dolayısıyla ilham, bazan doğrudan doğruya kalbe gönderilir; bâzen rüyada haber verilir. Bâzan da rûhâniyatları yüksek kişilere melekler vasıtasıyla mazhar olunur.
İlham, anladığımız ve kullandığımız günlük hayatımızın dışında da mânâları var. Mazhar olanların istidad, kabiliyet ve durumlarına göre farklılık arz eder. Meselâ, güneşin yedi rengi, ısı ve ışığı, konuşması olsaydı; her renk değişik bir konuşma üslûbu olurdu. Güneş, cam parçalarından su birikintilerine, göllerden denizlere, bitki, çiçek, ağaç çeşitlerine aksetmesi gibi; Cenâb-ı Hakk’ın ilhamatı da muhteliftir. Yarattığı her şeyle, mazhariyeti, kabiliyeti şart ve durumuna göre ayrı ayrı ilhâm eder, onlarla konuşur. Evet, balarısının ve hayvânların ilhâmından tut, tâ halkın ve mânâ âleminin seçkinlerinin ilhâmâtına kadar; meleklerin alt tabakasının ilhâmâtından tâ yüksek meleklerin ilhâmâtına kadar bütün ilhâmat, bir nevî Rabbânî kelimelerdir. Fakat mazharların ve makamların kabiliyetine göre Rabbânî sözler; yetmiş bin perdede parıldayan ayrı ayrı Rabbânî hitap cilveleridir. 1 Burada ilhama mazhar olanlar; yeryüzü, unsurlar, hayvanlar, halk tabakası, küçük sınıflardaki melekler, evliya denen seçkin kullar ve büyük melekler, tarzında sıralanır. Kur’ân’da, peygamberlerin dışındakilere yapılan ilhamlara da “vahiy” tâbir edilir. Hz. İsâ’nın (as) Havârilerine gelen ilham mânâsındaki vahyi, “Hani, Havarîlere Bana ve Benim Resulüme imân etmelerini bildirmiştim...”,2 Hz. Mûsâ’nın annesine gelene de, “Mûsâ’nın annesine, ‘Çocuğunu emzir’, diye ilham ettik. Onun başına bir şey gelmesinden korktuğunda onu sandık içinde denize bırak...”3 şeklinde haber verir.
Hayvanlara olan ilham ise, “Rabbin balarısına vahyetti. Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tamamından ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü... 4 tarzında nazara verilir. Hayvanların harika işleri yapması, arı, kuş ve balıkların yollarını bulması, ağaçların meyve vermesi, tabiat kanunları çerçevesindeki ilhâmlardır.
Dipnotlar: 1- Mektûbât, s. 432. 2- Kur’ân, Mâide, 111. 3- Agk, Kasas, 7. 4 -Agk, Nahl, 68-69.