"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İlhamda düşülen hatalar

Ali FERŞADOĞLU
18 Şubat 2015, Çarşamba
Cibalî Baba gibi veliler, daimî meczup olduklarından, mânen “mübarek mecnûn” hükmünde oluyorlar.

Ve mübarek ve serbest mecnun hükmünde oldukları için, (yaptıklarından, o hallerinden) mükellef değiller. Mükellef (sorumlu) olmadıkları için hesaba çekilmiyorlar. Kendi velâyet-i meczubâneleri bâki kalmakla beraber, sapık düşünce ve  bid’atçılara taraftar çıkarlar, mesleklerine bir derece revaç verip, bir kısım ehl-i imanı ve ehl-i hakkı, o mesleğe girmeye uğursuzca sebep olurlar. 

Şu halde, evliya veya sâfi kalbliler, gördüklerini kendileri tâbir edemez; yorumlayamazlar. Evliyanın keşifleri ve doğru rüyalar te’vile (yoruma) muhtaç oldukları gibi, ilhamlar ve vukû’ bulmadan önce sezilenler, daha ince tâbirlere muhtaçtır. 

Te’vil ve tâbirin, yorumun ölçüsü şudur: Mânâ âlemindeki bütün ahval ve keşfiyyatın, tadılan zevk ve görünenlerin ölçüsü Kitap ve Sünnet’tir. Ve mihenkleri, Kitap ve Sünnet’in kudsî düstürları ve hakikati delilleriyle birlikte tam olarak araştıran İslâm büyüklerinin ortaya koyduğu kudsî prensiplerdir. 1

İlhama mazhar olanların düştüğü vartalardan birisi de şudur: İlhamı Allah’tan değil; kendilerinden bilir; gurur ve kibre kapılırlar. Yâni kendilernin hiçbir dahli olmadığı ve o durum kendilerine hibe edilen bir ni’met olduğu halde; bu nimete karşı nankörlük edebilirler. 

“İstiğrak, şatahat ve sekir” halleri önemli bir noktadır. Tarihin derinliklerinde kalmış hayâli bir hâdise nazarıyla bakmak yanıltıcı olabilir. Bugün de, pekalâ “sapık fikirli, bid’acı ve diktatörlere taraf” çıkan; bâzı ilim ve kalb ehli bulmak mümkündür. Kendileri âlim, fazıl, müttaki, hasır üstünde sabahlayan müstağni kişiler oldukları halde; müstebit idâreci ve Avrupa zalimleriyle Asya münâfıklarının dindar insanlara eziyet edilmesine, haklarını ve mallarını ellerinden almasına göz yummakta, ses çıkarmamakta, zulmünü hoş görmekte, hattâ fetvâ bile verebilmektedirler! 

Bediüzzaman, bu asrın garip acîp özelliğine karşı hem meczupları, hem de onların arkasından gidenleri şiddetle ikaz eder: Bu asırdaki Müslümanların fevkalâde safderûnluğu ve dehşetli cânileri de âl-i cenâbâne (büyüklük göstererek) affetmesi ve bir tek haseneyi (güzelliği/iyiliği) binler seyyiâtı (kötülüğü) işleyen ve binler mânevî ve maddî kul (insan) hakkını mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu sûretle, azınlığın da azı olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, saf bir taraftar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüp eden musîbet-i âmmenin (genel musîbetin, krizin) devamına ve idâmesine, belki teşdidine (şiddetlenmesine) kader-i İlâhiyeye fetvâ verirler; ‘Biz buna müstehakız’ derler. 2

Dipnotlar: 1- Mektûbât, s. 84; 2- Kastamonu Lâhikası, s. 49.

Okunma Sayısı: 1304
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı