"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İsmin değişmesiyle hakikat değişmez

Ali FERŞADOĞLU
18 Aralık 2018, Salı
“Tebeddül-ü esmâ ile hakaik tebeddül etmez.”1 Yani, ismin değişmesiyle hakikat, mahiyet değişmez. Demokrasi kelimesi de Yunanca’dır. İslam literatüründeki karşılığı ”meşrutiyettir.” Bediüzzaman ise, “meşrutiyet-i meşrua” der.

Meşrutiyet/demokrasi içinde yapılan yanlışlara, gayr-i meşruluklara veya demokratların, hürriyetçilerin yaptıkları yanlışlar ile gerçek meşrutiyeti karıştıranlara gelince Bediüzzaman şu cevabı verir: 

“Bâzı memurların ef’ali, adem-i ülfetten (meşrutiyeti hazmedememesinden) dolayı size yanlış ders gösterdiği ve şiddetten neş’et eden müşevveşiyetle (şiddetten kaynaklanan karmaşadan) hâl-i hazırdan fehmettiğiniz (şu anda anladığınız) meşrûtiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükümetin hedef-i maksadı olan meşrûtiyet-i meşrûâyı beyân edeceğim.  İşte, meşrutiyet, “Veşavirhum fil emri/Ve işlerde onlarla istişare et/işleri ashabınla meşveretle yürüt.”2. 

Herşey hürriyet/meşrutiyet/cumhuriyet/demokraside düğümleniyor. Tabii ki, bunlar da, “manasız isim ve resimden ibaret” olmamalıdır. Gerçekten İslamiyetin bahşettiği hürriyet uygulanmalıdır.

Sorulan sual üzerine Bediüzzaman, meseleyi “avamın” da anlayacağı şekilde gayet detaylı ve net olarak anlatıyor:

“Suâl: “Şimdiki meşrûtiyet, istibdat nerede? Onların harekâtı nerede? Hilâfet, saltanat nerede? Nasıl tatbik ediyorsun? Yekdiğerine musâfaha (kucaklaştırıp) ve temas ettiriyorsun, aralarında karnlar ve asırlar var?” 

“Cevap: Meşrûtiyetin sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdâdın esâsı, kuvvet şahısta olur, kânunu kendi keyfine tâbî edebilir, hak kuvvetin mağlûbu. Fakat, bu iki ruh her zamanda birer şekle girer, birer libas giyer. Bu zamanın modası böyle giydiriyor. (Önemli olan isim değil, bu hakikatlerin yaşanması, uygulanmasıdır.) Zannolunmasın, istibdat galebe ettiği zaman tamamen hükmünü icrâ etmiş, meşrûtiyet mağlup olduğu vakit mahvolmuş. Kellâ! Kâinatta gâlib-i mutlak hayır olduğundan, pekçok envâ ve şuubât-ı heyet-i içtimâiyede meşrûtiyet hükümfermâ olmuştur. Cidâl berdevam, harb ise seccâldir. 

“Suâl: “Bâzı adam, (meşrutiyet/demokrasi) ’Şeriata muhâliftir’ diyor?” 

“Cevap: Rûh-u meşrutiyet(demokrasinin ruhu), şeriattandır; hayatı da ondandır. Fakat ilcâ-i zaruretle (zaruretler icabı) teferruat olabilir, muvakkaten muhâlif düşsün. Hem de, her ne hâl ki, meşrûtiyet zamanında vücuda gelir! Meşrûtiyetten neş’et etmesi lâzım gelmez.”3 Yani, meşrutiyet/demokrasinin hakim olduğu yerlerde meydana gelen her hadise, onlardan kaynaklanmaz. Tıpkı, şeriatın hakim olduğu dönemlerde meydana gelen gayr-i meşruluklar gibi. Mesela, Osmanlı’da “kardeş katli” zulümdür ve İslamiyetten neş’et etmemiştir. Veya Müslüman/dindar bir idarecinin gayr-i meşru hareketleri, İslamiyetten kaynaklanmaması gibi.

Bu ince nüanslara/farklara da dikkat etmek gerekir.

Dipnotlar: 

1-Bediüzzaman Said Nursî, Divan-ı Harb-i Örfî, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 40. 2-Al-i İmran Suresi, 159. 3-Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 38.

 

Okunma Sayısı: 1891
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı