Geçen yıllarda Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi’nde yapılan gözlem sonunda, dünyadan 37 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunan ve içinde 160 milyar yıldız bulunan bir galaksiyi fotoğrafladıkları duyurulmuştu.
Öte yandan, ışığı 13 milyar ışık yılında dünyaya gelen bir Samanyolu tesbit edilmiş. Eğer insanoğlu aklıyla yaptığı cihazlarla bu kadar uzaklıktaki bir galaksiyi tesbit edip görebiliyorsa, duyguların ve bilhassa kalp, göz ve sair duyuların enerjisini birleştirerek gayb/melekûti, maddeötesi/metafizik âlemdeki galaksileri kerametvâri algılamak, kalbini dev teleskop aynası gibi büyüterek görmek neden mümkün olmasın!
Galaksileri gören, göz değil, dev teleskoptur. Müşahede, keşif ve durugörüyü gerçekleştiren de göz değil, ruh ve kalp teleskobudur. Eğer göz görseydi, uykuda gözlerimiz kapalıyken rüyada göremezdik. Evet, teneke, bakır kablo, plastik, bir kısım element ve cam parçalarına bu özellik kazandırılıp teleskop, televizyon gibi cihazlarla binlerce kilometre uzaklıktaki nesneler görüldüğü gibi, göz ve duygularımıza kazandırdığımız özelliklerle de hemen gözümüz önünde, anti madde içindeki gayb/melekûti, maddeötesi/metafizik âlemleri görüp keşfedebiliriz.
Ancak herhangi bir rahatsızlık ve hassasiyetten dolayı “illüzyon” (yanılsama) denen, uyaranı olduğundan farklı şekilde algılama ve “halüsinasyon” (sanrı) diye isimlendirilen gerçek olmayan uyaranları (görüntüleri) algılıyor gibi olmayı, yani zihnimizde oluşan hatalı algı hallerini karıştırmamak gerekir.
Kalp gözüyle keşif ve görme meselesine bir de şu açıdan bakmak gerekir:
Hava ve su, hayvanların, canlıların cevelânına engel olmadığı gibi, toprak/taş gibi yoğun/katı maddeler elektrik, röntgen, elektro-biyo-manyetik dalgaların, enerjinin akışına engel değildir. Cismaniyata, maddeye cam ve su gibi şeyler ayna olduğu gibi, ruhaniyata dahi hava ve esîr (her şeyin harmanlandığı, atom veya atomaltı parçaların yüzdüğü deniz, alan) ve misal (görüntü) âlemi de ayna olur. Bazı mevcudat ayna hükmünde, şimşek ve hayal sür’atinde bir seyir (gözlem) ve seyahat suretine geçerler. O ruhanîler, hayal sür’atiyle o temiz, pak, parlak aynalarda, o lâtif yerlerde gezerler.
Bir anda binler yerlere girerler.