"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’ân îcazlıdır, meal o mânâları yansıtamaz

Ali FERŞADOĞLU
22 Temmuz 2017, Cumartesi
Kur’ân aynı zamanda icazlıdır. Yani, az söz ile pek çok mânâları ifade etmesidir.

Ki, zaman değiştikçe, ilimler geliştikçe, insanlığın ihtiyacı arttıkça, ondan yeni yeni ilimler, hakikatler keşfedilmektedir. Kur’ân, bazen bir bardakdaki, bazen bir damlada deryayı gösterir.

Nasıl ki, Allah’ın “kevnî” bir âyeti olan hücrenin, ondan da küçük parça atomun içine girildikçe, pek çok mânâlar açılmıştır. Atomun inceliğine daldıkça, derinliğine ulaştıkça değil her yönüyle anlaşılması, bilâkıs mânâ içinde, mânâ ortaya çıkıyor.

Teşriî veya Kelâmî âyeti Kur’ân ve onun âyetleri de böyledir. Okudukça, tefekkür ettikçe, düşündükçe, ilim ilerledikçe, derinliğine daldıkça mana içinde mana, sır içinde sır ortaya çıkmaktadır.

Tıpkı, denizlerin derinliklerindeki inci-mercan ve yakutlar gibi... Bundandır ki, “Harf ilmi âlimleri, Kur’ân’ın herbir harfinden bir sayfa kadar eser meydana getirdiklerini söylerler.”1

Sûrelerin başındaki “huruf-u mukattaa” dahil, bütün âyetlerde, İlâhî hakikatler, şifreler yerleştirilmiştir. 

Ebced/cifir de bunlardan birisi olduğuna Bediüzzaman şöyle işaret eder:

Nasılki iki elin ve iki ayağın parmakları, âsabları, kemikleri, hattâ hücreleri, mesâmatları hesapça birbirine tevafuk ederler. Öyle de, bu ağaç, bu baharda ve geçen bahardaki çiçek yaprak, meyvece tevafuk ettiği gibi, bu baharda dahi az bir farkla geçen bahara tevafuk ve istikbal baharları dahi mâzi baharlarına, ihtiyar ve irade-i İlâhiyeyi gösteren sırlı ve az farkla muvafakatleri, Sâni-i Hakîm-i Zülcemâlin vahdetini gösteren kuvvetli bir şahid-i vahdâniyettir.

“İşte madem bu tevafuk-u cifrî ve ebcedî, bir kanun-u ilmî ve bir düstur-u riyazî ve bir namus-u fıtrî ve bir usûl-ü edebî ve bir anahtar-ı gaybî oluyor. Elbette, menba-ı ulûm ve maden-i esrar ve fıtratın tercüman-ı âyât-ı tekviniyesi ve edebiyatın mu’cîze-i kübrâsı ve lisanü’l-gayb olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, o kanun-u tevafukîyi, işârâtında istihdam, istimal etmesi i’câzının muktezasıdır.”2

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman, Sözler, s. 407. 

2- Bediüzzaman Said Nursî, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 88. 

Okunma Sayısı: 2084
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı