"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye barışı emretmiyor mu?

Ali FERŞADOĞLU
22 Nisan 2016, Cuma
İslâmın kelime anlamı, barıştır, emniyettir, selâmette olmaktır, her türlü olumsuzluktan emin olmaktır. Dolayısıyla dahili ve milletler arası ilişkilerde aslolan barıştır.

Müslümanlar hem kendi aralarındaki münâsebet, hem de gayrimüslimlerle ilişkileri; adaletle, müsbet hareket ederek, barışla yürütmekle mükelleftirler. Aralarında çıkacak problemleri kavgasız gürültüsüz, anlaşarak ve herkesin hakkına riâyet ederek, yani, adaletle çözmekle yükümlüdürler.

Bediüzzaman’ın tabiriyle, “Dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muamele etmektir.1

Kur’ân mü’minleri, kendi aralarında yumuşak ve merhametli olmaya, “Muhammed Resulullah’dır, onun maiyyetindekiler ise küffara karşı çok çetin, kendi aralarında gayet merhametlidirler.”2 mealindeki âyetiyle dâvet eder.

Dolayısıyla, kat’î surette kendi aralarındaki emniyet ve barışı bozmaya yetkili değildirler. Çünkü, “Müslümanlar birbirlerinin kardeşleridir. Aralarında barışın kalıcı olmasını temin ediniz”3 diye ferman verir.

“Mü’minlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarındaki anlaşmazlık konusunu barış yoluyla çözünüz”,4 âyeti de Müslümanlar arasında niza ve kavganın kabul edilemeyeceğini açıkça ifâde eder.

Müslümanlar arasındaki ilişkilerde barışın esas olduğunu belirten yüze yakın âyetle Cenâb-ı Hak bir taraftan fertlere sulh ve barış içinde olmayı emrederken, diğer taraftan da topluma kişiler ve gruplar arasında barışı sağlamak için aktif olarak müdahale etme görevini yüklemektedir.5

İnsan hayatı sözkonusu olduğunda, şu kesinlikle bilinir, bilinmeli: Kişi ancak canını, malını ve namusunu fiilî bir saldırıdan kurtarmak için saldırgana karşı kendini savunma, kendini müdafaa için saldırganı öldürmekten başka çaresi kalmamışsa öldürme hakkına sahip olabilir. Başka hiçbir sebeple bir kişinin bir insanı öldürmeye hakkı olamaz.

Saldırı sona erdikten sonra suçluyu bizzat kendisi cezalandırmaya kalkışamaz. Suçluyu bizzat cezalandırmaya kalkışan kişi suç işlemiş olur. Nefis müdafaası dışında ileri sürdüğü sebep ne olursa olsun insan öldüren kişi katildir ve canidir. Hele dine hizmet için, başka bir ifade ile Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için adam öldürmek tam bir fikir sefaletidir. Koyu bir cehaletten başka bir şey değildir.6

Gerçek bu iken, bazı Müslümanların barışsever değil, şiddet sever olmaları tuhaf değil mi?

Ve hakikat böyle iken; İslâmiyeti “şiddetin” kaynağı, Müslümanları da şiddet yanlısı gibi göstermek, cehaletin, ahmaklığın ve bağnazlığın esfeli değil mi?

Dipnotlar:

1- Mektûbât, s. 258.
2- Fetih Sûresi, 29.
3- Hucurat Sûresi, 10. 4- a.g.e., 9.
5- Prof. Aktan. 6- a.g.e.

Okunma Sayısı: 1891
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı