En büyük iman, Kur’ân dâvâsının yılmaz neferi muhterem Mehmed Kutlular Ağabeyle ilgili yüzlerce çarpıcı hatıraları anlatmaya başlamadan önce, tekrar Cenab-ı Hak’tan rahmet, mağfiret; akraba, dost, Nur Hareketi ve Yeni Asya camiasına sabr-ı cemil niyaz ederim. Hatta Türkiye’ye ve İslâm âlemine de…
Nu mutlu ki, o da Peygamberimizin (asm) müjdesine mazhar olan şehid-i manevî, yani, hükmen şehid oldu. Evet, insanlığın en büyük meselesi olan ölüm hakikatine de hizmet etti ve nihayet kendisi de ona mazhar oldu:
Bizlere müjde, “Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.” (Mektubat, s. 220)
Öyle ise, ey akraba, dost ve dâvâ arkadaşları! “Siz de ağlamayınız ve şükrediniz. Madem iman var ve hakikat böyledir; ehl-i gaflet ağlasın, ehl-i dalâlet ağlasın" (Lem’alar, s. 234) Bize ne!
Onun, “İman, Kur’ân dâvâsı için yaşayan, her şiddetli mevania karşı göğüs geren, dik duran, sarsılmayan, yıkılmayan, dâvâsı için ölümü göze alan büyük dâvânın büyük adamı!” olduğu çokça anlatılacak, yazılacak. Söyleyeceğim ikinci şey şudur:
O da Üstadımız, Zübeyir Ağabeyimiz gibi hürriyet kahramanıdır. Herkes için hak ve hürriyetler mücadelesi veren bir kahraman. Bu uğurda hakikati en cebbar, en dehşetli makam sahiplerinin yüzüne haykırabilen bir kahraman. Yüzler, binlerce dâvâ adamı yetiştiren bir muhabbet fedaisiydi. Türkiye ve İslâm âleminin hak ve hürriyetlerine, demokratikleşmesine büyük katkılarda bulundu. Herkese engelleri aşma dersi verdi fiilen. En taktir ettiğim ve sevdiğim yönü sarsıcı hadiseler karşısında dik duruşu ile de milyonlara dayanak, rehber ve ön ayak olmasıydı. İstibdat, müstebit Kemalist rejim, ifsat komiteleriyle hukuk içinde kalarak büyük bir cesaretle mücadele etti ve ön ayak oldu. Deccalizmin/Süfyanizmin temsilcilerini TV ekranlarından milyonlara deşifre etti.
Sanırım 1976’ların sonuydu; bir grup kardeşlerimizle İstanbul’a gazete, dershane ve hizmetleri ziyaretine gittiğimizde onu tanıdım…
Keskin, heybetli, ancak şefkatli bakışları, dik duruşu, Risale-i Nur ve hizmetleri anlatışı beni en çok etkileyen özelliklerindendi. Bütün arkadaşlarıma ve özellikle bana baba gibiydi… 44 yıllık beraberliğimiz boyunca, yüz sefer ceketimi alıp gitmeliydim; o beni tuttu, o sahip çıktı, o korudu!
Onunla olan yüzlerce çarpıcı ve ibret yüklü hatıralarımızı bir sohbete sıdıramayız. inşallah zaman zaman paylaşacağız. Tekrar rahmetullah aleyh! Başımız sağ olsun ve herkese sabr-ı cemil niyaz ederim.