"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Manevî cihad ve tebliğ

Ali FERŞADOĞLU
31 Ekim 2019, Perşembe
İster tarihten gelen ön yargılara, ister beyin yıkamaya dayalı yanlış ve çarpık bilgilere dayansın; bir kısım Avrupalıların zihinlerinin derinliklerinde yer eden, “Kur’ân’da, cihad emri var; radikal, fandamentalist Müslümanlar, bize karşı savaşır mı?” türündeki korkularının izâle edilmesi zarûret kesbetmektedir.

Akıl, ilim ve fennin hükmettiği çağdayız. Avrupalıları da akıllı-insaflı biliyoruz. Onlar, Kur’ân’ın “cihad” emrinden değil; Müslümanların onu, çeşitli engel ve baskılardan ötürü gereği gibi anlayamaması, öğrenememesi ve uygulayamamasından endişe etmelidir! 

Ehl-i Kitab’a karşı nasıl davranmamız gerektiğini ele almadan önce, İslâm’ın genel tebliği kaidelerini, tebliğ ve irşadın, yâni mânevî cihadın üslûbu, metodu nasıl olmalıdır, meselesine kısaca eğilelim. Kur’ân, “Allah yolunda nasıl cihad etmek gerekiyorsa öyle cihad edin...” 1 diye ferman eder. Cihad, i’lây-ı kelimetullah yolunda mücâdele etmenin adı; Allah’ın yüce adının bayraklaşması uğrunda gösterilen cehd, sergilenen sa’y, gayret ve özveridir. Bir başka târifle, yeryüzünde tevhid inancının, hakkın, sulhun ve barışın egemen olması için harcanan cehd ve gayretin adıdır. Cihad malla, ilimle, kültür hizmetiyle yapılır. Bu anlamda cihad kesintisiz devam edecek olan bir süreçtir. 2 

Müslüman kadın-erkek, yaşlı-genç herkes bu mânâdaki cihad vazifesiyle mükelleftir. Cihad, maddî ve mânevî olarak başta ikiye ayrılır. Kur’ân ve Sünnetten çıkan diğer tasnifini de ana başlıkları ile verirsek şöyle bir tablo ile karşılaşırız: 

Vasıtaları yönünden cihad: İlim, dil, mal ve beden ile yapılan cihad.

Hedef ve alanları açısından cihad: Nefs, şeytan, münâfıklar, kötülükler, fitne-fesat, bağîler ve dış düşmanlara karşı cihad. 

Maddî cihad, beden ile, mal ile ve hârici, silâhlı düşmanlara karşı silâhla yapılan mücâdelenin adıdır. Bu ciheti, zaman, şart, imkân ve duruma göre değişiklik arz eder. Ancak, Bediüzzaman, “Dinde zorlama yoktur” 3 ifadesini tefsir ederken, bu ibarenin ebced ve cifir hesabıyla 1350 (milâdî 1931-1932) tarihine işaret ettiğini ve bu tarihte de vicdan hürriyetinin hükümetlerde siyasî bir ‘düstur’ haline geldiğini belirterek, yönetimin laik cumhuriyete dönmesinden dolayı, zorlama ve silâhla cihad döneminin artık kapanmış olduğunu ve “iman-ı tahkikî kılıcıyla” yapılacak olan manevî cihad döneminin başladığını 4 ilân eder. Bu dönem, kılıçların kınına girdiği; aklın, ilmin ve marifetin, bilginin, güzel ahlâkın, lisân-ı kal ve hâlin hâkim olduğu bir dönemdir. 

Zaten ferd, yalnız başına “silâhla cihad” kararı veremez, uygulayamaz. 5  “Peygambere düşen, ancak tebliğ etmektir” 6 gereğince, mü’minlerin vazifeleri yalnızca tebliğdir, zorlayıcı ve kabul ettirici değiller. Peygamberlere tanınmayan bir imtiyaz, elbette mü’min ferdlere tanınmamıştır. 

Dipnotlar:

1- Hac Sûresi, 78. 2- Prof. Dr. Hamza Aktan, Zaman, Şubat 2000. 3- Bakara Sûresi, 256. 4- Şuâlar, Yeni Asya Neşriyat, s. 79. 5- Fethü’l-Barî, 6: 28; İbn-i Kudame, Muğni, 8: 346. 6- Mâide Sûresi 99, Nûr Sûresi, 54.

Okunma Sayısı: 1735
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı