Psiko-sosyal, topoğrafik, turizm, ekonomik vesair açılardan prototip olarak incelenmesi gereken Mardin ilimiz, muhteşem bir mimariye sahip. Turizm potansiyeli yüksek.
Buna rağmen yoksulluğu bir türlü kıramıyor. Bu cepheden rakamlar iç açıcı şeyler söylemiyor.
Meskenlerde en az elektrik tüketimi de bu ilimizde.
İşsizliğin en yoğun olduğu dört şehirden de biri.
Bütün bunlara rağmen Mardin “suç oranının en düşük olduğu ilimiz!”
Çarpıcı değil mi?
Eğitim, psiko-sosyal uzmanları, yöneticiler ne bekliyorsunuz?
Yoksul,
Elektrik tüketimi en az,
İşsizlik en çok,
Ve suç oranı en düşük!
Mardinliler ne yer, ne içer?
Ne işle meşgul olurlar?
Önce bu suallerden mi başlayacaksınız; yoksa önceliği eğitime mi vereceksiniz?
Yoksa, önce, topoğrafik yapıdan mı işe girişeceksiniz?
Tarihi zaviyeden mi ele alacaksınız?
Psiko-sosyal ve kültürel hayatından mı?
Ve tabiî ki, bütün bu dalların çıkış noktası din.
Önce İslâmiyet, sonra Ehl-i Kitap, Süryaniler, Yahudiler vs. ele alınmalı.
Aralarındaki “ortak noktalar” tesbit edilmelidir.
Beşerî münasebetler, komşuluk, dayanışma, san’at, yardımlaşma, vs., vs.
Ve Mardin “suç oranının en düşük olduğu ilimiz!”
Bu hal, ilânihaye devam eder mi? Zira, “En bedbaht, sıkıntılı, muztarip, işsiz olan adamdır. Zîrâ ki atâlet, vücud içinde adem, hayat içinde mevttir.
“Sa’y ise, vücudun hayatı, hem hayatın yakzasıdır elbet.”1