"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Meal ve tefsir nedir?

Ali FERŞADOĞLU
18 Kasım 2017, Cumartesi
Meal, Kur’ân’ı Arapça’dan mota mot başka bir dile çevirmektir. Ne var ki, hiçbir dil, başka bir dile tam anlamı ile tercüme edilemez. Bu, dillerin farklı yapıları olması bakımından imkânsızdır.

Zira, dillerin ne gramer yapısı, ne edebiyat san’atları, ne de deyimler müsaade eder. Tercümede büyük anlam kaymaları ve kayıplar yaşanır. Nerede kaldı, belâgat ve fesahat, gramer yönünden de baştan ayağa mu’cize olan Kur’ân tam olarak tercüme edilebilinsin!

Kelâm-ı Ezel’den gelen Kur’ân ve âyetleri, Kelâmullah’tır. Bitmez tükenmez bir hazinedir. Zaman şeridine takılan asırların arkasında bulunan bütün beşerî tabakalara, milletlere, sınıflara, mesleklere, meşreplere, bölgelere, coğrafyalara, zevklere, renklere, mizaçlara hitap ediyor. Herkesin, her türlü ihtiyaçlarını karşılıyor. 

Bundan dolayıdır ki, mânâsı umûmî, küllî ve bütün asırları taramaktadır. Bütün ilimlere hâvidir ve onlara menfez açmaktadır.  O, beşer kelâmı gibi, has bir fıtrata, özel bir zamana, hususî bir mesleğe veya meşrebe bakmıyor. Küllî ve umûmî olan Kelâm-ı İlâhî ve âyetler, elbette “meal, tercüme” ile mânâsı anlaşılmaz. 

Zaten bu sırdandır ki, Kur’ân, 15 asırdan beri tefsir edilmektedir. Bediüzzaman, Kur’ân’ın 350 bin tefsirinin yapıldığını beyan etmektedirler. Tefsirciler yine de, Kur’ân’ı çözebilmiş değillerdir. 

Bu Kur’ân’ın anlaşılmaz bir muamma, zor bir kelâm olmasından değil, her asrı, her devri, her meslek ve meşrebi doyuracak hakikatleri ihtiva eden bir mu’cize olmasındandır. Zaman değişikçe, ilimler geliştikçe, insanlığın ihtiyacı arttıkça, ondan yeni yeni ilimler, hakikatler keşfedilmektedir.  Zîrâ, Kur’ân, bâzân ibrikte, hattâ bir damlada deryayı gösterir. 

Nasıl ki, Allah’ın “kevnî” bir âyeti olan hücrenin, ondan da küçük parça atomun içine girildikçe, pek çok mânâlar açılmıştır. Atomun inceliğine daldıkça, derinliğine ulaştıkça değil her yönüyle anlaşılması, bilâkis mânâ içinde mânâ ortaya çıkıyor.

Teşriî veya Kelâmî âyeti Kur’ân ve onun âyetleri de böyledir. Okudukça, tefekkür ettikçe, düşündükçe, ilim ilerledikçe, derinliğine daldıkça manâ içinde mânâ, sır içinde sır ortaya çıkmaktadır. Tıpkı, denizlerin derinliklerindeki ince-mercan ve yakutlar gibi... Bundandır ki, “Harf ilmi âlimleri, Kur’ân’ın herbir harfinden bir sayfa kadar eser meydana getirdiklerini söylerler.”2

Sûrelerin başındaki “huruf-u mukattaa” dahil, bütün âyetlerde, İlâhî hakikatler, şifreler yerleştirilmiştir. Elbette meâl, tercüme hiçbir zaman o mânâları vermez, veremez.  

Dipnotlar: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’âlar, Yeni Asya Neşriyatı, s. 40. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 407 .

 

Okunma Sayısı: 28847
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Elif

    25.10.2019 23:09:30

    Ben arapca kuran bilmiyorum sadece namaz dualarini ezbere okuyorum ama meallerini okudugum zaman unutuyorum bu duayi ezbere okumak yani mealini bilmeden namaz kilmak dogrumu

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı