Diller muhtelif de olsa, evrensel hakikatler aynıdır. Fakat, her mânâ başka başka mefhûm ve lâfızlarla ifâde edilirler. Bir milletin bir kavramı, bir tabiri, bir deyimi, bir atasözü başka bir lisana mota mot tercüme edilirse, esas mânâ kayar, bambaşka bir şey olur.
“Bir işe çok eller karışsa, o işin karışacağı” gerçeğini, her millet, kendi kültürünü yansıtacak şekilde söylemişlerdir.
Türkler: Horozu çok olan köyün sabahı geç olur.
İngilizler: Aşçılar çoğaldı mı, çorba tatsız olur”
İtalyanlar: Çok horozun öttüğü yerde güneş doğmaz”
İranlılar: İki kaptan gemiyi batırır.
Ruslar: Yedi ebenin olduğu yerde bebek kör doğar” şeklinde ifâde ederler.1
Elbette, İslâm kültürünün, Arapçanın kendisine has deyimleri, tabirleri vardır. Mesela, “Ba’de harabil Basra!” Arapça bir deyimdir. Tercümesi şöyledir: Basra harap olduktan sonra!..
Bu tercüme, zihnimizi uyandırmıyor, bir bilgi vermiyor. Ancak, Türkçe karşılığı, “İş işten geçtikten sonra!”dır.
Kur’ân dili Arapça’nın da kendine has deyimleri, nükteleri, incelikleri, tabirleri, kavramları vardır. Müfessir, yorumcu bunu dikkate alır. Meallerde ise bu incelikler yansıtılamaz.
Beyanı mu’cize olan Kur’ân, anlatmak istediği ve açık metniyle birçok hakikati ifâde ettiği gibi, uslûbuyla, umum meselelerin sıralanışıyla, pek çok işârî mânâları da ihtiva etmektedir. Herbir âyetin çok mânâ tabakaları vardır. Kur’ân, Cenâb-ı Hakk’ın, herşeyi kuşatan İlm-i Muhitinden geldiği için, bütün mânâları murad olabilir. İnsanın küçük ve basit fikri ve isteğiyle meydana getirdiği kelâmlar gibi, bir iki mânâya münhasır değildir.
İşte bu sırra binâen, Kur’ân âyetlerinden, tefsir ehli hadsiz hakikatları beyan etmiş. Müfessirinin beyan etmediği daha çok hakikatlar var. Ve bilhassa harflerinde ve açık mânâsından başka, çok önemli ilimler vardır...
Şu halde Kur’ân bir deryadır. Bir şahıs veya şahıslar onun tamamını anlayamaz, ihata edemez. Herkes, her asır kendi gücüne, fikrine, ilmî seviye ve araçlara göre, Kur’ân deryasına dalar, çeşitli hakikatleri inci gibi toplar... İnsanlığın vazifesi de, bu deryaya dalıp, kameti ve gücü miktarınca inci toplamaktır...2
İlim âlemi, kevnî âyetlerden biri olan atomu, DNA’yı, hücreyi, elmayı, çekirdeği, tohumu, tam anlayabiliyor mu veya anlayabilmiş mi? Molekül yapısını... Ya genlerimizin şifresi… Onlarda kütüphaneler saklı... Okudukça, araştırdıkça daha derinlere, daha geniş âlemlere iniliyor...
Dipnotlar: 1-Dr. Şadi Eren, Güzel Konuşmanın Sırları, s. 13-14. / 2-Lem’alar, s. 40.