Meselâ, medrese-i Nur’iyelerde Risale-i Nur’u okumak meslektir.
Kimisinin sakin bir şekilde, düz; kimisinin ise, “şerh ve izah” yaparak okuması meşreptir.
Risale-i Nur okumakla birlikte, başka kitaplar da okumak, tesbihatın dışında farklı zikirler yapmak meslek değiştirmektir.
Meselâ, öğretmenlik meslektir. Bazı öğretmenlerin masasında oturarak gayet sakin bir üslûp; bazılarının sınıfta dolaşarak, tahtaya şekiller çizerek hareketli bir tarzda anlatması ise meşreptir.
Öğretmenin vaizliğe veya vaizin öğretmenliğe geçişi, meslek değiştirmektir.
Bir meslek, yani, dâvâ ve cemaatin metod ve sistemine aykırı haller sergilemek; kendini o dâvâdan soyutlamak, dışlamak, farklı bir mesleğe geçmek demektir. Meşrep farklılığı, dışlanmayı gerektirmez.
Risale-i Nur’u tren, lokomotif olarak düşündüğümüzde meslek olur.
Meşrep ise, raylar, yani, tren yolu veya tren türüdür.
Hedefe, Risale-i Nur raylarından gitmek gerektir. Makas değiştirip başka yollara sapmamalıdır.
Veya, Risale-i Nur, güftedir. Güftenin müzik olabilmesi için bestelenmesi gerekir. Lâhikalar, onun bestesidir. Dolayısıyla, meslek ve meşrebidir.
Risale-i Nur’u okumak, ondan istifade etmek ayrı, onun prensiplerine, meslek ve meşrebine uymak ayrı şeydir.
Tıpkı, Mevlânâ’nın Mesnevî’sini; Nakşibend’in zikrini okuyup istifade ettiğimizde Mevlevî ve Nakşî olmadığımız gibi.
Şöyle de düşünebiliriz: Tıp fakültesi meslektir. Tıp fakültesinin herhangi bir bölümü meşreptir.
Veya; farzedelim ki, mesleğiniz fırıncılık. Fırında kalıyor, fırından yiyor, içiyor, ama, ayakkabıcıda çalışıyorsunuz! İşte bu zıt bir mesleğe girmektir.
Meslek olduğu gibi anlamak, yaşamaktır.