Halbuki ve kesinlikle sual şöyle sorulmalıdır: Demokrasi, meşrûtiyet, cumhuriyet İslâmiyetle bağdaşır mı; ne kadar bağdaşır?
Zira, bütün hak ve hürriyetlerin kaynağı İslâm (Hz. Adem (as) ile başlamış), Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’dir.
Bu kaynaklarda anne-baba, eş, çocuk, kadın, insan, hayvan ve bütün mahlûkatın hak ve hürriyetleri, en ince detaylarına kadar ortaya konmuş; ibadet ve ahlâk ile hayata geçirilip pekiştirilmiştir.
Şeriat; adâlet, eşitlik ve hürriyetin bütün unsurlarını taşıdığından, meşrûtiyet şer’idir.
-Hakikî meşrûtiyet, dört mezhepten çıkar.1
İslâm tek tip, tek kalıp, tek düşünce değil; mezhep ile çok seslilik, farklı yaklaşımlar.
-İtikatta da farklı tarzları var: Matüridi, Eş’ari gibi.
Meşrûtiyeti/demokrasiyi boş bir mefhum ve lâfızdan ibaret saymaz; içini doldurarak insana benzeterek unsurlarını şöyle sıralar:
-Kuvvete bedel, hayatı haktır,
-Kalbi mârifettir (ilim, bilgidir),
-Lisânı muhabbettir,
-Aklı kânundur,
-Dayanağı şahıs değil, efkâr-ı amme, (kamuoyudur).2
Her akıl, fikir, izan’la, insaf sahibi yaşayarak bildi ki, gördü, kabul etti ki; ülkemizin, İslâm âleminin temel içtimaî, siyasî problemi, hak ve hürriyetlerin yokluğudur.
Yani, “adalet, meşveret ve inhisar-ı kuvvet (kuvvetler ayrılığı prensibi, kuvvetin hukuk, kanun ile sınırlanması), ref-i imtiyaz” (imtiyazların kaldırılmasından) ibaret olan meşrûtiyettir, cumhuriyettir, demokrasidir.
Hürriyet imanın özelliğidir. Bediüzzaman, meşrûtiyet-i meşrûayı (gerçek demokrasiyi) “hürriyet, cumhuriyet, demokrasi” mânâsında kullanır. Ve meşrûtiyet, hakimiyet-i millettir, der.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Divan-ı Harb-i Örfi, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 84, 25.
2- Bediüzzaman, Münâzarât, s. 23.