Dünyada Kur’ân’dan sonra en çok basılan, sistematik, toplu, ferdi ve avamca da en çok okunan, müzakere ve mütalâa edilen, araştırmalara mevzu olan eser, Risale-i Nur’dur.
Risale-i Nur’ları bilirkişi olarak inceleyip raporlar vermiş olan ceza hukuku profesörü Sulhi Dönmezer’in tesbitleri dâvâmızı ispat eden ayrı bir delildir. Ki, şöyle demektedir:
“Kitapların Türkçesi bugünün gençlerinin anlayabileceği nitelikte değildir. İfadeler fevkalâde eskidir. Köylü vatandaşların bunları okuyup anlayabileceğini ise hiç sanmıyorum. Bu bakımdan, yüz binlerce insanın bu kitaplara olan ilgisi benim daima hayretimi mucip olmuştur.”1
“Dili eski, ağır, ağdalı, zor; kimse anlamaz” dediği bu eserleri, milyonlarca tahsilli veya avamın iştiyakla, tekrarla ve sebatla okumaya devam etmesi, Risale-i Nur’un dilinin harika, üslûbunun câzip ve selis, akıcı olduğunun da bir delili değil midir?
Risale-i Nur Külliyatı’ndan bir eseri ilk okuyanın “anlama problemi” yaşamasının sebebi, kullanılan dile yabancı kalması ve ona “ağır” gelmesidir. Yoksa, Risale-i Nur ağır ve zor olduğundan değildir.
Bu, alfabeyi bilmeyen ve ilkokula yeni başlayan bir çocuğun çektiği zorluk ve sıkıntılar gibidir. Önce heceleyerek, tekleyerek, ekleyerek okumaya çalışır. Nihayet, altı ay içinde okumayı söker. Risale-i Nur’un dili de hiç duymadığımız, aşina olmadığımız 1500 yıllık İslâm ilimleri literatüründeki orijinal kelimeleri ihtiva etmektedir. Elbette, ilk aşamada bazı zorluklar çekilecektir.
Ancak, pes etmeyen, “samimiyet, sadâkat ve sebatla” okumaya devam edenler kısa zamanda acemiliği atıyor ve üslûbuna âşina hale geliyor. Ve okudukça ufku genişliyor, dilin şifrelerini çözüyor.
Bediüzzaman’ın tavsiye ettiği formül gayet basittir:
“Kabul ederek ve anlayarak okumak.”
Yani, tenkit veya basit görme niyetiyle değil; iman, ibadet, ahlâk, ilim, tefekkür vs. insanın ve insanlığın alâkadar olduğu bütün meseleleri ispat ve izah eden eserler olarak istifade niyetiyle okumalıdır.
Risale-i Nur’un yüzde sekseni anlaşılır. Yüzde yirmisi de, “derin edip, ilim ve fikir ehline” hitap eder. Çobanın okuyup anladığı bir dile “Bozuk!” deme cesaretini göstermek hangi bozukluğun işaretidir?
Prof. Dönmezer, en azından “zor, ağır, ağdalı” demiştir. İsmet Özel ise, “Bozuk bir Türkçe” diyecek kadar haddini aşmıştır.
Dipnot: 1- Necmeddin Şahiner, Aydınlar Konuşuyor, s. 268.