Hayat tekdüze gitmez, inişli çıkışlıdır. Zaten, yeknesak, sabit, tekdüze bir hayatın zevki, lezzeti ve dahi bir anlamı yoktur.
Zira, “Tevakkuf, sükûnet, sükût, atâlet, istirahat, yeknesaklık, keyfiyâtta ve ahvâlde birer ademdir. Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner.”1
Yeknesak, tekdüze, sabit, sıkıntısız, problemsiz, farksız bir hayatın anlamsız, değersiz, zevksiz olduğunu şu tekliften anlayabiliriz:
“Evinizde, yerinizde, odanızda sabahtan akşama sabit duracaksınız. Sizi etli yemekler, çörekler, börekler, ballar, baklavalar ile besleyeceğiz. Razı olur musunuz? Veya kaç gün olursunuz!”
Demek ki, hayatın zevki ve lezzeti, harekette, değişiklikte, farklılıkta, Arapça tabiri teceddüt, yani yenilenmektedir. Bunlar da, sıkıntı, problem, musîbetlerle gerçekleşir!
Şu halde, “Herşeyin değeri zıddıyla anlaşılır ve bilinir” kaidesince; hayatın da anlamı ve değeri hastalık, sıkıntı, problem ve dertlerle ortaya çıkar.
Bu da insanları, dostları, kardeşleri, akrabaları şefkate, yardımlaşmaya, dayanışmaya, sevgiye, kaynaşmaya sebeptir. İşte Ramazan-ı Şerifteki ulvî açlık bu hakikatleri bizatihi akıl, kalp ve vicdanlarımıza yerleştirir.
Maddî hastalık, sıkıntı, problem ve dertlerimizi tedavi etmenin formülünü Hastalar, İhlâs ve Uhuvvet Risaleleri müellifi Bediüzzaman şöyle formülleştirir:
● “Herbiriniz her birisine birer tesellîci
● Ve ahlâkta ve sabırda birer nümûne-i imtisâl
● Ve tesânüd ve taltifde birer şefkatli kardeş
● Ve ders müzâkeresinde birer zekî muhatap ve mucîb
● Ve güzel seciyelerin in’ikâsında birer âyine olmanız, o maddî sıkıntıları hiçe indirir.”2
Dipnotlar: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 435. 2- Bediüzzaman, Hizmet Rehberi, s. 214.