Zamanın âlimlerince, “zamanın eşsiz güzelliği” anlamında “Bediüzzaman” unvanının verilmesi… 1894 yılında Van Valisi Tahir Paşa’nın konağında bulunun fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, astronomi, matematik gibi bütün fen ilimlerini kendi kendisine mütalâa ederek kitap yazacak ve uzmanlarıyla tartışacak seviyeye gelmesi… Doksan temel kaynak eseri ezberlemesi ve her üç ayda bir hafızasından tekrarlaması, kesbî ilimde harika olduğunu göstermiştir. 

Ayrıca 1907’de İstanbul’a giden Bediüzzaman, bir kültür merkezi olan Fatih/Şekerci Han’ın kapısına, “Burada her suale cevap verilir, her müşkül halledilir, fakat sual sorulmaz!”1

Bu, dünya çapında bir olaydır. Çünkü “Kur’ân, hadis, kelâm, fıkıh konuları” gibi herhangi bir sınırlama getirmiyor. Fen ve sosyal ilimler dâhil “Her suale cevap verilir!” diyerek her sahada söz sahibi olduğunu, en zor en çetrefilli soruları hazırlayarak akın akın gelen talebe, ilim adamı, profesörler grubuna da cevap vererek ispat eder. 

• Risale-i Nur’un aynı zamanda vehbî olduğunu, fikrî ve ilmî zekâsının eseri olmadığına delilleri: 

1- Bazı Risaleler altı saatte, bazısı bir saatte, bazı 10 dakikada yazılan var.2

2- Öyle şartlarda yazılır ki, avcı hattında, siperlerde, dağda, hapis gibi zor şartlarda ve elde Kur’ân’dan başka eser mevcut değildir. Gülleler içinde Habip kâtibine “Defteri çıkar!” diyerek, at üstünde o nükteyi yazdırmış. Demek Kur’ân’ın bir harfinin, bir nüktesini, düşmanın güllelerine karşı terk etmemiş.”3  

3- Onlarca sene sonra keşfedilen öyle sırlardan haber verir ki, beşer bunları düşünemez. 

4- Gayb âlemlerinin haberleriyle dolu Kur’ân’dan ledün, ebced/cifir ilmiyle bulunduğu yüzlerce fennî, sosyal tesbit ve keşfin hiçbirisi ilmî gelişmelere ve vakıalara ters düşmemiştir.