İlahiyatçı-yazar ve sosyolog Ali Bulaç, “Müslümanların zaafı!” başlıklı yazısındaki iddialarının özeti şöyle:
Müslümanlar iktidar olunca, ‘İslâmî hassasiyetleri’ bir anda yok oluyor. Bir kapitalist gibi vahşi piyasanın kanunlarına sarılıyorlar; birbirlerine karşı ahlâksızca mücadele ediyorlar.
Siyasal İslâmcılar adâleti, özgürlüğü ve ahlâkî temeli olan sosyo-politik bir düzen kuramıyorlar.
“Bu zihni tutumda olan Müslüman’ı mazur görebileceğimiz yegâne nokta var, o da birçok konuda yeterli içtihatların yapılmamış, fıkıh kitaplarının bundan 1200 sene önce tedvin edilmiş olmasıdır. Ama problem bir ‘içtihat konusu’ olarak da ortaya konmuyor…”
Sosyal İslâm’ın temsilcisi mevkiindeki Nurcular da siyaseti öteliyor, ancak sorgulamıyorlar, yönetimi ‘laiklere’ teslim ediyor… (Zaman, 9 Nisan 2015)
Bu hassas meseleler hem “siyasal İslâmcılar”, hem Nur Cemaati, hem İslâm âlemi -içtihad meselesinden dolayı-hem insanlık adına-birlikte yaşayacağımıza göre-hayati öneme sahiptir.
Tek tek ele alıp, enine boyuna mihenge vurmayaya çalışacağımız ilk cümlesi şöyle: “Müslümanların ‘diyanet’e ilişkin birtakım sahih ibadetler (namaz, oruç), gösteriye dönük semboller (başörtüsü, sakal) ve İslâmî temeli olmayan ritüeller (kutsal geceler, Kutlu Doğum Haftası, türbe nakli vs.) dışında, sıra asıl hayatının maddî ve sosyo-politik yanına gelince; vicdanları sızlamadan müdahil oldukları bir ülke halkını yıkıma uğratabiliyorlar!”
Aslında cevabın ipuçlarını da, “Asıl hayatın maddî ve sosyopolitik yanı…” ifaderinde kendisi veriyor!
“Asıl hayat maddî ve sosyopolitik yanı” değildir, olmamalıdır.
Asıl hayat, “Yaratılışın gayesi imtihandır, imandır, ibadettir, ahlâktır.”
“Müslümanların zaafı”, -siyasal İslâmcıların-siyaset (güç, madde, enokonomi, iktidar) olduğunu vehmetmeleri ve “siyaseti hayatın merkezine” oturtmalarıdır.
Daha net bir ifadeyle: İslâma hizmeti, “önce siyaset/iktidar, güç, dünya hayatı” sıralaması şeklinde yapıyorlar. Yani, yukarıdan, çatıdan aşağıya doğru bir yapılanmayı esas alıyorlar. Bunun gereği olarak da yatırımlarını (zaman, zihin, himmet, kısaca maddî-manevî imkânlarını) “asıl hayata” yapmaya mecal ve fırsat bulamıyorlar.
Zira, günümüz siyasetinin vasıtaları, “benlik/egoizm, yalan, hile, rüşvet, tuzak, hırs, menfaat, korku, aldatma, dünyanın cazibedar şeyleri, kadın vs. vs.’dir.”
Bu ise, husûmet, haksızlık, zulüm, çatışma, gerginlik, boğuşma, intikam hırsı üretir ve “Müslümanca yaşamayı” berhava eder.
Kur’ân, Rasul-i Ekrem (asm) ve Asr-ı Saadetin hayat modelini günümüze taşıyan Bediüzzaman (dolayısıyla Nurcular) ise, “iman, ibadet, ahlâk ve ihlâsı” hayatın merkezine koyuyor. “İman, (ibadet, ahlâk), hayat, şeriat” olarak, aşağıdan yukarıya doğru bir yapılanmayı öngörür.
Ki, Peygamber Efendimiz (asm), sair peygamberler, müceddid ve müçtehidler bu yolu benimsemişlerdir.
Not: Bizim Aile Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve yazarımız Yasemin Güleçyüz’ün annesi, gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz’ün kayınvalidesi Nezaket Yavuztürk’ün vefatını teessürle öğrendim. Merhumeye Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına taziyetlerimi sunuyorum.