İslâm âlemini geri bırakan sebeplerden birisi de, bazı mefhumlar gibi tevekkülü de yanlış anlaması ve uygulamasıdır.
Tevekkül, körü körüne güven, teslimiyet ve beklemek midir?
Hayır, bu tevekkül değil, tembelliktir!
Tevekkül, bir iş, bir fiil için lüzumlu olan şartları hazırlayıp, gerekli çalışmayı yaptıktan sonra sonucu Allah’tan beklemektir. Yoksa imtihan ve hikmet dünyasında Allah’ın koyduğu sebeplere uymadan, tekvini (mükevvenat, tabiat âlemindeki) kanunlarına müracaat etmeden, çalışmayı yapmadan Allah’tan beklemek tevekkül değil, tembelliktir.
Hatta, hem teşrii, hem tekvini şeriata aykırıdır.
Kur’ân’da birçok yerde tevekkül emredilir.
Bu âyet-i kerîmelerden bâzıları şöyledir: “Sen, ezelî ve ebedî hayat sahibi olan ve kendisine ölüm asla ârız olmayan Allah’a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et.”1 “Kudreti her şeye gâlip olan ve rahmeti herşeyi kuşatan Allah’a tevekkül et.” 2 “Allah’a tevekkül et.”, 3 “Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter.” 4 “Kâfirlerin ve münâfıkların sözlerini dinleme, eziyetlerine aldırma. Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” 5 “O Allah ki, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” 6
Tevekkül sebepleri bütün bütün reddetmek olmadığı gibi, herşeyi sebeplerden bilmek de değildir. Onların sadece bir perde, tesir sahibinin Allah olduğunu, ama onlara da müracaat etmek gerektiğini bilmektir. Yâni, tarlayı, bağ-bahçeyi şartlarına uyarak ekip, mahsulü Allah’tan beklemek; binayı inşaat prensiplerine uyduktan güvenle içinde oturup sebeplerin Müsebbibi olan yüce Yaratıcıyı vekil edinmektir.
Dipnotlar:
1- Furkan s. 58. 2- Şuarâ, 217. 3- Neml, 79. 4- Ahzâb, 3. 5- Ahzâb, 48. 6- Teğabûn, 13.