Aziz kardeşim, beledi hemşehrim Senai Demirci, 21 Kasım 2014 tarihli “İslamoğlunun insaftan uzak sözlerini reddediyorum” başlıklı yazısında, “Üstadım Said Nursî de fikirleri üzerinden eleştiriyi hak eder” şeklindeki fasit, indi, hissi, nefsi, haddini aşmış değerlendirme ve “Nurcu-cu değilim” benzeri yaklaşımlarını “eleştirmiyorum, tenkit etmiyorum!”, “mihenge vuruyorum” ve şiddetle kınıyorum!
Aziz kardeşim Senai Demirci! Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî ve Nur Talebeleri “eleştiriyi/tenkidi, hak etmez ve Üstad da hararetle tavsiye” etmez!
“En az 15 günde bir defa okunmalı, diye tavsiye ettiği 21. Lem’a olan İhlâs Risalesinin ikinci düsturunda “kardeşlerin biribirini tenkit etmesini, eleştirmesini” hararetle men eder! “Kusurları örtmeyi, eksiklikleri tamamlamayı, hizmetine yardım etmeyi” öğütler.
Tenkidin psikolojisi, üslûbu ve ölçüsünü veren Bediüzzaman; gerçeği bulmaya hizmet ettiği nisbette meşrû ve makbul sayılacağına işaret ederek şu tesbiti yapar:
Tenkidin saikı, psikolojisi, “Ya nefretin teşeffisi (rahatlaması) ya şefkatin tatminidir” 1
Haddizatında münekkidde, gerçeği bulma, ifâde etme aşkı olmalıdır. Eğer eleştiriyi insaf işletirse, gerçeği parlatır.2 Gurura dayanan tenkit ise, müthiş bir hastalık ve musîbettir.3 Hem hakikati incitir, hem de gayret ve şevki kırar...
Demek ki, Bediüzzaman, tenkidi/eleştiriyi bizim anladığımız manada kullanmaz. İlmi, fikri tenkidi “kritik etmeyi”, insafın işletmesi şartıyla kabul eder.
Sanırım, “Üstadım Said Nursî de fikirleri üzerinden eleştiriyi hak eder, bunu hararetle tavsiye eder” deyip Bediüzzaman’ı ve Nur Talebelerini eleştirmeye, tenkide yeltenenler, onun aşağıda nakledeceğimiz dünya çapındaki şu ölçünün yanlış anlamalarından kaynaklanıyor:
“Hiçbir müfsid (bozguncu) ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduâyı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.” (Bediüzzaman, Münâzarât, s. 49).
Burada “tenkidi, eleştiriyi” değil, “mihenge vurmayı” nazara verir. Öyle değil mi?
Tenkit, “Yapamıyorsun, beceriksizsin, anlamıyorsun, zaten yanlış yapıyorsun, şöyle dememeli, böyle yapmamalıydın!” şeklindeki yaklaşımlardır.
“Mihenk” ise, “Şu söylemin, bu hareketin, şu düşüncen, yaptıkların, tavırların, falan âyet-i kerime, filan hadis-i şerifle çelişiyor, Risale-i Nur’un ortaya koyduğu Kur’ânî ve Nebevî ölçü ve prensiplere uymuyor; meselenin doğrusu şöyle olmalı” tarzında bir yaklaşımdır.
“Mihenge vurmak ve boynunda akrep var” eleştiri değil, ikaz ve sorgulamaktır. Sorgulamak, tahkik etmek, incelemek, araştırmak başka, tenkit etmek bütün bütün başkadır.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, İçtimâî Reçeteler, 1: 200.
2- Bediüzzaman, Hutbe-i Şâmiye, s. 147.
3- Age.