Ruhumuzu/duygularımızı, psiko-biyo-fizyolojik yapımıza vecd hali birçok güzelliği yaşatır.
Ancak vecd ile birlikte güçlü bir irade kontrolü devreye girmezse tehlikelere düşülür. Doğrusu vecd (trans) dünyası, yani kendini manevî âlemin derinliklerine bırakmak, zevkli ve renkli bir haldir. Ne var ki, bir o kadar da tehlikelidir!
Vartaları birkaç maddede özetlenebilir:
•Kimi kalp ve ilim ehli şüpheye düşüp ruhanî, metafizik âlemde gördüklerini birbirine karıştırabilir. Vecd halinde meydana gelen garip haller, olağanüstü durumlar Kur’ân ve Sünnetin süzgecinden geçirilmezse İslâmî gelişmeler ve hizmetler de engellenir. Çünkü vecd durumunda, mânâ âleminde boğulurcasına hareketle “istiğrak” ile mest olup kendinden geçmekle “sekir”e, yani manevî sarhoşluğa, “şatahât”a düşülür ve kendinden geçilir. Bu da akla, uygulamaya, zahire ve dışa karşı dengesiz / yakışıksız / uygunsuz söz ve fiiller olarak yansır.
•Bir diğer tehlikeli nokta da, Cenâb-ı Hakk’ın “Hay” (hayat sahibi ve bütün hayatları veren) isim ile sıfatının tecelli (binlerce perdelerden geçtikten sonraki) yansıma ve gölgeleri birbirine karıştırılır. Meselâ güneşin ısı, ışık ve renkleri, atom, hücre, yaprak, çiçek, meyve, bitki, hayvan ve denizde başka başka şekillerde yansır. Yani aslında yediğimiz bütün yiyecekler güneş enerjisidir...
Vecde giren bir kimse, bu yansımalarla gerçeği fark edemezse, “Sabah kahvaltısında ne yedin?” diye sorulduğunda, “Güneş enerjisi!” cevabını verebilir. Aslında bu doğrudur, ama öyle ifade etmek yanlıştır. Fakat güneş enerjisini sebze meyve olarak yiyoruz. Güneş enerjisi zeytin peynir, yağ, bal, çay vs’ye dönüşmüştür.
“İstiğrak” ve “şatahat” denen kendinden geçme, manevî sarhoşluk esnasında söylenen sözler, gerçeklere, vakıalara ve olgulara ters düşmesine sebebiyet verirler. Çünkü güneş başka şeydir, güneşin yansımalarının cilveleri bambaşka şeydir.
•Vecd ile istiğrak haline düşenler, maddî âlemle gayb âleminin gerçeklerini birbirine karıştırır. Böylece, metafizik âlemde gördüklerini kendileri aynen gördükleri gibi aktarırlar. Meselâ Muhyiddin-i Arabî (ks), gibi meşhur veliler ve mutasavvıflar, dünyanın yedi tabakası, Kafdağı arkasındaki “ak bölge” “meşmeşiye” dedikleri garip olaylar için, “Gördük” diyorlar. Oysa coğrafya, fen, onların bu dediklerini kabul etmiyor. Hiçbir zaman da etmeyecek!
Zira bir şeyin mahiyeti ayrıdır, görüntüsü ayrıdır. Dört duvarı aynayla kaplı bir oda ne kadar geniş görünür! “Odayı geniş görüyorum!” ifadesi doğru, “Oda çok geniştir!” tabiri / yorumu / hükmü yanlıştır.