Risale-i Nur’ları birlikte tanımıştık. Bir hayli zaman sonra, bizi pasif buldu, “Şeriatı kestirme yoldan getirmek” için din adına hareket eden siyasetçilerle birlikte hareket etmeye başladı.
Savruldu öteye, savruldu beriye… İman zaafına düştü.
Anlattık, ama, dinletemedik. Ben mi anlatamadım, yoksa o mu anlamak istemedi, bilemedim. Bildiğim bir şey vardı:
Üstad, İhlâs Risalesini laakal 15 günde bir defa okumalı, diye çok güzel anlattığı halde, onu da okumuyordu.
Hücumat-ı Sitteyi ve İktisat Lem’alarını da mabeyninizde okuyun, demişti.
Onlara da yanaşmadı.
Bediüzzaman’ı, Risale-i Nur’u dinlemeyen adam beni dinler miydi?
Bir ara ticarete atıldı, ihalelere girdi, ihanetlere başladı… Para kazandı, mal-mülk kazandı, ama, ihlâsını kaybetti. Yazık oldu arkadaşıma, yazık oldu arkadaşlarıma… Sonradan kısmen aklı başına geldi; Risale-i Nur’u okumaya başladı.
Arada bir telefonlaşıyorduk: “Menfaat üzerine dönen canavar siyaseti” uygulayanlara toz kondurmaz oldu.
Her hareket, her icraatlarını alkışlıyor, yanlışlarında da binbir hikmet arıyordu.
En son Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı açıklamalarla Risale-i Nurların ‘devlet tekeline’ alındığını itiraf edince... “Risale-i Nurları devletleştirdik!” sözünü duyunca baklayı ağzından çıkardı.
“Nasıl olur, nasıl olur, aklım almıyor. Bunlar dindar değil mi, bunu nasıl yaparlar!” diye söylenmeye başladı. Ona Hücumat-ı Sitte’nin başındaki notu hatırlattım:
“Üstad, [Kur’ân-ı Hakîmin tilmizlerini ve hâdimlerini ikaz etmek ve aldanmamak için yazılmıştır.] dedi mi? Kur’ân’ın talebeleri ve hizmetkârları, yani Nur Talebeleri de aldanır’ demek değil mi?”
“Evet!” dedi.
“Peki, ‘Kur’ân-ı Hakîmin tilmizleri ve hâdimlerin’ aldanır da, canavar siyasetin şakirtleri, Süfyanın, rejimin (bilmeden) hadimleri aldanmaz mı? Aldatılamaz mı?”
Yazık oldu siyasetçilere… Çok yazık oldu Risale-i Nur’u devletleştiren dindar siyasetçilere, çok yazık oldu!
Hepimiz imtihandayız, Allah hepimizi siyasetin şerrinden korusun ve encamımızı hayreylesin.
Yazık oldu arkadaşıma...