“Zamanın değişmesiyle ahkâm/hükümler de değişir” hakikatince, her çağın, her zamanın bir hükmü, her devrin kendisine has bir damgası vardır. Şu halde, sosyal ve manevî sahanın da kendine özgü bir metodu, farklı bir üslûbu, bir mesleği ve meşrebi olmalıdır.
İslâm hakikatleri donuk değil. Bilâkis gelişme istidadındadır. Yeni durum, oluşum ve gelişmelere karşı vaziyet alır. İslâmiyet yeniler ve yenilenir. Öyle olmasaydı, her çağa bir müceddid gelmezdi. İlk müceddidin metotlarıyla devam edilirdi. Halbuki:
“Muhakkak ki Allah, bu ümmete her yüz sene başında dinini yenileyen bir müceddid gönderir”1 hadisi buna işaret eder. Her asırda müceddidlerin gelmesi ve müçtehidlerin varlığı; farklılığı, yenilenmeyi, değişimi, gelişimi ifade eder.
Bu zaviyeden baktığımızda, her müceddid temelde aynı, fakat teferruatta farklıdır. Yani, hizmet stratejisi, üslûbu, metodu, meslek ve meşrep, içtimaî ve siyasette farklı yaklaşımlar sergiler. Bu, gayet fıtrî ve tabiîdir. Eğer aynı üslûbu, aynı metodu aynı meslek ve meşrebi tekrarlayacak idiyseler, “tecdid/yenileme” ne ifade eder ki?
Günümüzde fen (astro fizik, mikrokimya, genetik vs.), sosyal, manevî ilimler dallanıp-budaklanmış, teknoloji harikası vasıtalar başdöndürücü bir sür’at kazanmış. Sosyal hayat ve anlayışlar fevkalâde genişlik ve değişim içinde. Psiko-sosyal hastalıklar da çeşitlenmiş, derinleşmiş.
Eski çağın ilmi birikimi, doneleri ve vasıtalarıyla hedefe ulaşmak imkânsız değilse de çok zor. O dönemlerin ulaşım ve nakliye araçları kağnı, at arabası, faytonunu kullanmadığımız gibi; sosyal hayatta da eski devirlerin ilmi birikimiyle tasnif edilen irşad, tebliğ metotlarını kullanamayız. Çağın şartlarına uygun metodlar gerekir. Ruhî (psiko-biyo-fizyolojik) gelişim ve nefis terbiyesi de buna paralel bir üslûp ve metot takip etmesi kaçınılmaz değil midir?
Materyalist, seküler, ateist, tabiatperest felsefik akımlar; kurduğu içtimaî ve siyasî tuzaklarla insanları dinden, maneviyattan, ahlâktan kopararak dalâlet ve sapıklık bataklıklarına sürüklüyor. Şüphe ve vesvese rüzgârları her tarafı kasıp-kavuruyor.
Mü’minleri câzibedar siyaset labirentlerine çekerek ibadet, zikir, kardeşlik, yardımlaşma gibi İslâm’ın emir, nehiy ve ahlâkî güzelliklerinden uzaklaştırıyor.