Bediüzzaman tabiriyle; “Yüksek İslâm siyaseti” ve “Kur’ân’ın siyâseti”;(1) nedir; hangi çerçevede mütalâa edilmelidir?
Risale-i Nur’a, Kur’ânî ve Nebevî içtimaî, siyasî ölçü, prensip ve stratejileri, “ulum-u imaniye” ve çerçevesinde ortaya konur.
“Ulûm-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin” Mektubat, s. 413. içtimaî, siyasî cephesindeki anahtar kelimesi de “ulum-u imaniye”dir.
Yani, Bediüzzaman, Risale-i Nur’da, yalnız iman esaslarını değil, “İslâm şartları (ibadet), ahlâk, ukubat” yanında, içtimaî, siyasî meseleleri de izah, ve ispat etmiştir.
Şimdi gelelim içtimaî, siyasî meselelerin “ulum-u imaniye” ile bağlantısına:
Ulum-u imaniye, “tefsir, hadis, kelâm, fıkıh, ahlâk, tasavvuf, belâgat, ilm-i usûl, ruhiyat, ahlâk, içtimaîyat ile sair bütün mânevî, sosyal (psikoloji, pedoji, eğitim, sosyoloji) ve fen (matematik, fizik, kimya, astronomi…) ilimlerinin” harmanlanmasından hasıl olan en yüksek İslâm ilmidir.
Zira, Kur’ân ve Hadis teknik ilimlerin öz ve fezlekelerini verir.
İnsan hak ve hürriyetleri, hayvan hak ve hürriyetleri,
Hatta, eşya (varlıklar, madde) hakları (herşeyi yerli, yerinde kullanmak, eşya hakkına saygıdır.)
Bütün bu sayılanlar, aynı zamanda içtimaî ve siyasî meseleler değil mi?
Ve bu mefhum ve kavramlar, hem “imtihan, imanın” mefhumları, kavramları değil mi?
İçtimaî/sosyal, siyasî mefhumlar, kavramlar “imtihan” gereği, ve “imanın, Kur’ân’ın” kullandığı ortak anahtar kelimeleri olduğuna göre;
“İçtimaî, siyasî” meseleler de “ulum-u imaniye” çerçevesindedir.
Ve Bediüzzaman, içtimaî, siyasî meselelere “ulum-u imaniye” penceresinden bakar.
Bunları okumak, anlamak, uygulamak, bugünkü anlaşılan anlamda “siyaset” değildir.
“Yüksek İslâm siyaseti, Kur’ân’ın siyâseti”dir.
Üstad’ın men ettiği siyaset, “parti kurarak, fiilen devleti yönetmeye teşebbüs; rejimi, sistemi ele geçirmek için için çabalamaktır.”
Dipnot: 1- Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 84.