Bir okul açtım.
Çiçekler, kuşlar kayıt yaptırdı!
Açış konuşması… kuşlardan…
«
Karıncalar durur mu!
En kalabalık sınıf onlar.
Konuşmuyorlar.
Boyuna girip çıkıyorlar.
Öğretmenim, öğretmenim!
Parmak kaldırıp kaldırıp...
Kocaman kırıntılarla dönüyorlar.
«
Kelebekler ince nazik...
Rüzgârdan, tüyden hafif...
Bir resim çiziyorlar boyuna;
Huyuna göre havanın.
«
Bulutlar nazlı nazlı...
Sıraya oturmayı beceremiyorlar;
Bir lodos bir poyraz derse girse...
Birden kayboluyorlar!
Kar topluyorlar,
Gölge oluyorlar,
Yağmur, dolu getiriyorlar.
Ev ödevleri harika!
İyi de ders dinliyorlar!
«
Dağlar... en arka sıralarda...
Bulutlu, sisli, karlı…
Hep başları önde hep böyle efkârlı...
Hira mı, Uhud mu, Erciyes mi!
Himalaya mı, Toroslar mı!
Şehri selâmlayan rüyalar mı!
«
Hele yıldızlar, yıldızlar...
Göz kırpıp duruyorlar!
Herbiri ayrı heveste...
«
Rüzgârlar mı dediniz?
Poyrazı, lodosu duydunuz ya...
Hepsi, hepsi ayrı bir beste...
«
Ormanlar... oturmuyor bir türlü!
Ayakta ders dinliyorlar.
Öylesine ağır başlılar ki…
Öylesine mütevazı;
Ufacık rüzgârı bile selâmlıyorlar.
«
Birden... akarsular girdi içeri!
Nasıl da heyecanlandık öyle!
Uzak köylerin türküleri...
Uzayıp giden dillerinde.
Pırıl pırıl, berrak, dupduru…
Saf, tertemiz köylü çocuğu...
Bütün geçtiği yollarda ağlamış!
Ağlamış, bulanmış, çağlamış.
«
Denizler... engin denizler...
Bu ne kadar yıldız diplerinde!
Kâh bir dalga...
Kâh bir sükûnet...
Bir sonsuz sevda gibi bakıyorlar.
Ne de olsa deniz elbet!
Gökler denizlere;
Denizler göklere... akıyorlar.
«
Ve gökyüzü: “Burdayım!” dedi.
Ta, kalbinden, kalbime…
Oturdum... gökyüzünü dinledim;
Ders anlatmak neyime!