İmtihan sorularının çok zoruyla bir kere daha karşı karşıyayız.
Kolayından, ortalama, yuvarlak, herkesin bildiği tarzda cevaplarla geçiştirilebilinecek gibi değil. Adaletten ayrılmayacaksın, bile bile karıncayı ezmeyeceksin. Bir de sorularım var: "Kaç kitap okudun? Kaç kelimen var? Tarih bilir misin? Kendini ne kadar tanıyorsun? Her duyduğuna hemen inanıyorsan; seninle nasıl konuşacağız?" Her zaman insan kalmak diye birinci özelliğimiz hep taze kalacak bu arada! Yani tezekkür, tefekkür, teşekkür hallerimiz ne durumda; en azından "geçer" not alır mı?
***
Nezaket dilini kaybedersek; bin dilimiz de olsa anlaşamayız.
***
Bir gün rahat yok; demek ki dünyadayız.
***
Dostun yükü hafif olur.
***
Kalbimin gündemini soruyorsun: Med-cezir...
***
En kolay yolu seçiyoruz: Kitaba uzak olmayı...
***
Çareyi soruyorsanız söyleyim de... sormazsınız, o zaman ben de susayım! Susadığınızda haber verin! Çöl gibi yandığınızda... Mecnun, Ferhat... bir şey olduğunuzda...
***
"Düşünce suçluları" yerine; "düşünmeme suçluları"nı hapse atsalardı... adım başı hapishane yapmamız gerekecekti!
***
Bize "sade" verilmiş hayatı; hırsımız uğruna kalabalık, gürültülü, geveze, kaba eyledik.
***
İsrafından, hırsından, cimriliğinden... etiketim yani şöhretim, param var diye ötekini küçük görmekten vazgeç/e/meyenler; ölümlü olduğunuzu unutuyorsunuz, ha!
***
İstediğini söylersen; istemediğini işitirsin, demiş atalar. Kırk düşün; bir söyle... de aynı kapıya çıkıyor. Söylemek san'at; susmak da... Okuma, yazma kurslarının yanında bir de "susma" kursları açılmalı.
***
Yolcu, hep değişik manzaralarla karşılaşır.
***
Gazetelerde, haberlerde kanlı haberler... Paylaşılamayan ne acaba! Üç yüz; bilemedin beş yüz inatçı, hırslı, nefsi Firavunlaşmışlar dünyayı ateşe atıyor. Gandi'nin, Said Nursî'nin kavgasız dilini yürürlüğe koymamız gerekiyor. Dünya, nefsine tapanlara terk edilemez.
***
Sevmek, hayatı ciddiye almaktır.
***
Sevgi, hayatın kıvamıdır.
***
Bir de seni mi çözmeye çalışayım; kendim dururken!
***
Hiçbir bahar evvelkinin tekrarı değil... Peki niye aynı film "kara"larını bunca yıldır bana seyrettiyorsunuz?!... Bakmıyorsanız âlemin her ân yenilenişine... kendinizi kapıdan geçen eskicilere satın! Alırlarsa!
***
"Hırsız var!" diye bir ses geldi; pencereye koştum. Ne çalar ki hırsız: çal çaput şeyler... Altın, para pul... Nelerimiz ç/alınmış da sesimizi çıkarmamışız! "Hırsız var; arsız, ayarsız var!" diye çığlıklar attık mı hiç?!... Hem de "Hır"sız yani ki sessiz değil; "hır"lanıp/seslenip yapmışlar yapacaklarını! Yapıyorlar da... Çalınmış bir insanlığımız var; haber edeyim o zaman!
***
Hazırlanmadan gelmişti; bir güzel konuştu; içinden geldiği gibi... Bak, hazırlandım, diye "gurur" yoktu en azından. (Fakat okur yazardı zaten o; hem içini hem dışını...)
***
Şu hayatını kaleme alsana; şu kalemi hayatına alsana!
***
Sen benim kim olduğumu biliyor musun; biliyor musun dertlerimin uzayıp gittiğini!
***
Üniversiteler, camiler, ezan sesleri, vapur düdükleri, martıların çılgınlığı... ve kitaplar... İstanbulistan böyle bir şey her halde; buyurun...
***
Ders: Müfredat Dışı Edebiyat...
Konu: Yaşamak Diye Bir Şey...
***
Silâhsız insanlara silâh çeken bir dünyaya gelip dayandıysak; derin düşüncelere, istişarelere, gece gündüz çalışan Meclis'e, hür basına, radyoya, televizyona ihtiyaç artarak devam ediyor demektir.
***
Ha darbecilere sessiz kalmışsın; ha insan olduğunu unutmuşsun?!...
***
Dünya hissiz, sessiz, arsız... İnsanlığın utanışı ve uyanışı çok çok zaman alacağa benziyor.
***
Dertsiz dünya yokmuş meğer; dünyanın dert köşesinde!
***
Dünyadaki bütün silâhlar, askerî birlikler dünya sınırları dışına... Herkes kalemi, kâğıdı çıkarsın; ders başına!
***
Canım sıkılıyor, diyemezsin; insanken, ölümlüyken, mevsimler renk renk gelip gidiyorken, her nefes sana bedava nefes gönderenin varken...
***
Yollarımız dolaştığında... yolları dolaşmayanı hatırlamışsak... yoldayız demektir.
***
Ondan bundan isteme; O'ndan iste.