Okuma oranı düşük ülkeler; yüksek miktarda gürültüyü muhtevîdir.
Acele “can” aranıyor!
*
Canın sıkılıyor.
Kitap da okumuyorsun.
Emellerin almış başını gidiyor;
Her şeyi dünyada istiyorsun;
Canın sıkılır!
*
Dünya nüfusu... “adam” sayısı kadardır!
*
Ah, dostlarım!
Konuşuyoruz; tıkanıp kalıyoruz bir yerde!
Kem küm ediveriyoruz!
Zorlanıyor muyuz; yanlışa, “yanlış” derken!
Hakikati yaraladığımızdan haberli/habersiz;
Nice kelimeler düşüyor dilimizden.
Konuşmalar yürümüyor, çok zaman.
Bir cadı kazanı; kaynayan.
Ne q atıyoruz içine.
Çok yorulduk; uyusak?!...
*
Kendin hariç; herkesi merak ediyorsun!
*
Aslında aşk... bütün mevsimlere uğrar! (Mevsimler mi aşka uğrar/dı?!...)
*
Kalemin cızırtısı; silâhın patırtısından güçlüdür.
*
Ben değişmedim; kendini görüyorsun aynada!
*
Canın mı sıkılıyor?!... Yaşamayı alışkanlık haline getirmiş olmayasın?!...
*
Geceler bir bilmeceyse; çözelim!
*
Dünya mı?
Hangi dünya?
Kendi dünyana baksana!
Şaşı seni!
*
Gevezelik yani lâfızperestlik yani sadece konuşmak için konuşmak var ya... bir sıkılıyorum ki öyle durumlarda... sormayın!
*
Okul/mektep/medrese demek; dört duvar değil; bu senin iç hikâyen... Bir şeyi tutuşun, bırakışın, bırakmayışın... İçini dışını okuyuşun... Her dem kendine nasıl bir diploma verdiğin...
*
Şimdiki medeniyet demek... {durup dururken} dünyayı huzursuz etmek demek.
*
Kelime öğrenmen yetmiyor; bir de konuşmayı belle; öyle görüşelim!
*
Gördüğüm kadarıyla ana-baba evlâdını; doktor, ha(s)tasını; muallim, talebesini; hoca, cemaati/ni tanı{ya}mıyor. Nasıl olacak o zaman eğitim, terbiye, tanışım, bilişim, teşhis, tedavi?!...
*
Yâr, yar, yar. Yâr (sevgili), yar (uçurum), yar (yarmak, yol açmak)... Sevgiliyle olmak; bir uçurum yakınlığı mı; hep yeniden yeniye yaralanmak, yol açmak mı?!... Bu üç kelimenin yüzde doksan dokuz şekil akrabalığı, böyle yollara, köprülere götürdü beni.
*
Yaz Kızım! Karar: Muhabbet hapse mahkûmiyetine...
*
Bakıyorum da bu gözlerindeki at gözlüğü... Görüşlerini köreltmek bir adım ötesi kör etmek için... Bu gözler sana emanet... At, gözlüğü...
*
Sabah olsa da uyansak; (ve/ya) biz uyandığımızda mı sabah olacak?!
*
Aceleye sor: “Nereye gidiyorsun?” diye... aceleden cevap da veremez! Acele bir yere varmaz; varsa da bir şey anlamaz! Yolun da keyfini süremez; dürer, büker; bir kenara kor; zira acele denilen şey; kör...
*
Sigara alır gibi kitap aldığımızda; dünya çok başka şeyler konuşacak.
*
“Aşksız âdem hayvan imiş!” diyor, Yunus. Tamam da aramızda aşklı mı var; aşksız mı; nasıl ayıracağız?!...
*
Samimi/ni/yet sağlaması: Kalbini götüremeyeceğin yere; geliyorum/gidiyorum deme!
*
Ne kadar da çok şey biliyorsun; gazete manşetleri gibisin; çoğu zaman; saman alevi... Kalbini, zamanı aydınlatan şeyler söyle! Bir güzel şeyler söyle! Zaman şeridi durmadan dönüyor da...
*
Yalanın sökülüp atıldığı bir dünya arıyorum.
*
Mesele anlaşıldı: Silâh fabrikaları açlık; ilâç fabrikaları hastalık; okullar cehalet imal ediyor!
*Şu Günü, Bu Günü’ne ben de bir gün ilâve edeyim: “Paraya El sürmeme Günü!” Dünya görsün; parasız da olunduğunu! Zaten çoğumuza bu nesneyi birileri koklatmama kararı almış! Tüketime körük olmayalım!
*
İlâçların yan tesiri; dostların can tesiri var! Hangisi ilâç!
*
Gelişmekte olan ülkeler arasındayız, lâfından ben bıktım; siz de bıkın! Ne demekse: gelişmek?!...
*
Unutacaksan unut; unutuyormuş gibi yapma!
*
Her kelime, yeni bir iklim; sözlükleri karıştırırken hissediyorum da...
*
Koltuk sevdalılarını anlamıyorum. Bir kere dünya fani... Dünyada adalet, gelir dağılımı orta yerde... Yani işin ehilleri pek de ortada yok. İşin garibi: “İşi yapamıyorum; gidiyorum!” diyen de pek yok! Oturun kitap okuyun. Torunlarınızla gezin. İdarecilik; okumak, bilmek ister. Zor değil; ağır işlerden... Bir bilen vardır bir yerlerde; bilmiyorum, desin; ayıp değil ki!
*
Emellerim, ah! Ölümü unutturup duruyorsunuz bana!
*
Çocukların gözyaşlarını çoğaltmak, oyuncak paralarını silâha yatırmakmış meğer yeni dünya düzeni dedikleri şey!
*
Dünyanın bir yerinde bir çocuk bir deri bir kemikse... silâha onca para ayıran bir dünyanın hiçbir yerinde demokrasi yoktur.
*
Bakıyorum da... dünya sırtında imiş gibiler, o kadar çok ki... Cehalet çeşit çeşit; öyle ya!
*
İnsanlarla hoş geçinmek de aklın şubelerinden diye okuyup öğrendimdi. Şimdi bakıyorum da...
*
Zaman seni söyler.
Seni söyler akan sular.
Ellerime bir gökyüzü dokunur.
Kuşların adı: Çığlık...
Seni söyler sabah akşam...
*
Her seçim/de... kendini yeniden seçmiyor/ayırmıyor/tanımıyorsan... seçmek maddesine bak, sözlükte!
*
Ve otobanlar...
Ve gökdelenler...
Ve fabrikalar...
Bölüyorum/topluyorum ve saire...
Niye “huzur” çıkmıyor?!...
*
“Hayat nedir?” sorusuna cevap veremeyen okulların diplomaları; neyin cevabı olabilir ki!