Yürüyen adamların yolunu kestik; duran adamlara: “Yürü!” dedik, diyoruz.
Şimdi... bu adamlar, kuralını sizin koyduğunuz veya değiştirmediğiniz okullarda okuyor , oralardan mezun... Buraları düşünmeyecek musiniz?!...
***
Yol yapmak için Osmanlı ağaç kesmezdi.
Torunları da gerçek torun olduğunu göstersin; kesmesin; yoksa torunluktan istifa ediniz. Yol uzayabilir; ağaç kesilebilmez!
Sadece ağaç kesmiyorsunuz ki...
Gölgeleri de kuş seslerini de havayı da ve daha neleri kesiyorsunuz.
***
Bana sorarsanız; köprü, kitaplardır.
Biz; birinci köprü... neyse ikinci derken... işi demire, betona demirledik.
Peynir ekmek gibi kitap dağıtılmalı evlere, iş yerlerine, parklara...
Biz işin, medeniyetin kabuk kısmındayız.
Kitap da kitap diyorum; kafalarımızı betona, silâha, demire, hava alanlarına, ekonomiye gömdük; “İnsan nedir?” sorusunu unuttuk.
Söyleyeyim: “insan ekonomi/faiz/borsa değildir; kafanızı değiştirin!
***
Daha dur; eğitim üç yüz yıldır yerinde sayıyor.
Durup dururken açmaza çıkmaza çıkıyorsa yollar; okullar mahzende; hayattan kopuk; akıldan ve kalpten yoksun ve nerdeyse sadece şekilden ibaret.
Bunun farkına varanlar işi toptan değiştiler.
Meselâ Japonya... Meselâ Almanya... Bize gelince “eğitimcilik” oynuyoruz.
Nesiller yanmış yıkılmış; kimin umurunda!
***
Tarihimizi araştıran “yabancılara” soralım olmazsa!
Biz biraz hatta çokça uzak/tan baktık kendimize; niye?!...
Açıp kurcalamak gerekiyor tarihin sayfalarını.
Dün, bugüne; bugün, yarına lâzım.
Mutlaka bir çaresi var, şu bizi can evinden vuran sıkıntıların!
İçinden çıkma niyetimiz var mı; ona bakalım!